Müslüman kadının Rabbine karşı görevleri ;

1- Müslüman kadının Rabbine karşı görevleri nelerdir öğrenip yerine getirmeli.

1- Müslüman kadının kendisine karşı görevleri. 

3- Müslüman kadının anne- babasına karşı görevleri.

4- Müslüman kadının kocasına karşı görevleri. 

5- Müslüman kadının çocuklarına karşı görevleri. 

6- Müslüman kadının akrabası ve yakınlarına karşı görevleri. 

7- Müslüman kadının komşularına karşı görevleri. 

8- Müslüman kadının din kardeşlri ve arkadaşlarına karşı görevleri. 

9- Müslüman kadının topluma karşı görevleri. 

Müslüman kadının Rabbine karşı görevleri ;

Müslüman kadın İmanlı ve şurludur. Müslüman kadın farklı kılan en bariz özelliği Allâh’a olan derin inanç ve imanıdır. 

Bu kainattaki hadiselerin, olguların, insanların başına gelen neticelerin Allah Teala tarafınndan bir kaza  gelen  ve kader çerçevesinde meydana geldiğine, başına gelen musibetlerinden kurtuluş olmadığına, kaderinde yazılmamış  hiçbir bela ve musibetin de kendisine isabet etmeyeceğine  inanır ve bilirki insana düşen, hayır yolunda gayret göstermek, Allah Teala'ya hakkıyle tevekkül edip işine O'na 

ısmarlayarak ve her zaman O'nun yardımına, desteğine, takviyesine, rızasına muhtaç olduğunu bilerek dini ve dünyası  hakkında salih amel vasıtalarına yapışmaktır.

Hacer kıssası müslüman kadının önüne Allah'a imanın  derinliğine ve O'na sadakatle tevekküle dair en parlak nümuneleri koymaktadır. Hz. İbrahim (a.s.) onu Mekke-i 

Mükerreme'de Beytullah'ın civarinda Zemzem'in üstündeki bir  gölgeliğin yanına bırakmıştı. 

O zaman Mekke'de hiç kimse yoktu, su da bulunmuyordu. Hacer in yanında sütteki bebeği  İsmail'den başkası da yoktu. O vakit Hacer büyük bir metanet, güven, sükunet ve huzurla Hz. İbrahim'e:  "Ey İbrahim! Allah mı bunu sana emretti?" demiş, o da  "Evet," diye cevap vermişti. Hacer'in cevabı rıza, kanaat, ferahlık ve emniyet ile doluydu: "Öyleyse o bizi zayi etmez.  (Buhari). 

Dehşet verici ve son derece zor bir durumdu: Bir adam  karısını ve memedeki bebeğini çorak bir arazide terkediyor,  ne bir bitki, ne su, ne de bir insan var. Ve uzaktaki Şam diyarına müteveccihen yürüyor. Onlara içinde biraz hurma bulunan bir çömlek ve bir su kırbası bile bırakmamış. 

Eğer Hacer'in gönlünü dolduran derin iman ile duygularına dolan Allah'a tevekkülün sadakati olmasaydı, bu dehşet verici duruma tahammül gösteremezdi, daha ilk lahzadan itibaren çökerdi. Ve Beytullah'ı ziyaret eden hacıların ve umrecilerin  gece ve gündüz pak zemzem suyundan her içişlerinde, onun  O sıkıntılı günde yaptığı gibi Safa ile Merve arasında koşarak  her sa'y edişlerinde hatırladıkları hatırası ebedî bir kadın da  olmazdı. 

 Bu imani şuur müslüman erkeklerin ve kadınların hayatında hayretlere düşüren derecede semere ve netice vermiştir. 

Çünkü vicdanları uyarmış, duygulara incelik ve letafet  katmıştır; kalplerin dikkatini Allah Teala'nın sırlara muttali  vakıf, şahid bulunduğuna, nerede olursa olsun insanlarla beraber olduğuna çekmiştir.  

Vicdan uyanıklığı, gizli ve aşikar hallerde Allah'dan ürperme ve korkunun gönülde canlı tutulması hakkında Şu  müslüman genç kızın kssasından daha belirgin bir örnek  yoktur.  

Kıssa Sıfatü's-Safve ile Vefeyatü'l-A'yan kitaplarında geçmektedir, İbnül-Cevzi de Ahkamü'n-Nisa kitabında  bu olayı nakletmektedir 

(s.441-442).  

Diyor ki: Abdullah b. Zeyd b. Eslem, o babasından, o da  dedesinden rivayet ediyor: 

Ömer b. Hattab (r.a.) bir defasında Medine'yi gece teftiş ederken onunla beraber idim. Gecenin bir vaktinde yorulmuş ve bir duvara dayanmışt. Birden  bir kadın sesi işitti, Kadın kızına şöyle diyordu: "Kızcağızım, kalk da şu sütü suyla karıştır". Kız: "Anneciğim, Emir- ü'l-müminin'in bugünkü emrini bilmiyor musun yoksa?" dedi. Kadın: "Neymiş yavrum onun emri?" dedi. Kız: "Bir dellala: "Dikkat, süte su karıştırılmasın" diye ilan ettirdi", dedi.  Kadın: "Kızcağızım, sen kalk da süte suyu karıştımaya bak,  sen şimdi Ömer'in görmeyeceği bir yerdesin", deyince küçük  kızın annesine cevabı: "Ben ona herkesin içinde itaat edip de  yalnızken isyan edemem" oldu. Ömer bütün bunları işitti ve:  "Ey Eslem, git şu yere, bu sözlerin sahibi olan kadın ile kendisine bu sözler söylenen kimmiş, kocaları varmıymış, bak!"  dedi. Eslem diyor ki: O yere gittim, baktım. Gördüm ki kocası bulunmayan bir genç kız ile onun annesi; erkekleri de  yokmuş. Ömer'e gelip haber verdim. Çocuklarını çağırdı.  hepsini bir araya getirdi ve dedi ki: "İçinizde evlenmek isteyen var mi, onu hemen evlendireyim? Abdullah: "Benim bir  zevcem var", dedi. Abdurrahman da: "Benim de bir zevcem  var", dedi. Asım ise: "Benim zevcem yok, beni evlendir",  dedi. Ömer haber gönderip kızı istetti ve oğlu Asım'ı onunla  evlendirdi. İşte buş kız Asım'a bir kız çocuğu doğurdu. O kız  da takva ve adaletiyle meşhur Ömer b. Abdülaziz'i dünyaya  getirdi.  

işte o islam'ın bu genç kızın nefsine iyice yerleştirdiği  vicdan uyanıklığıdır; bu sayede gizli ve açık halinde, yalnızken ve toplum içinde bulunduğu sırada, Allah Teala'nın daima kendisiyle beraber olup onu işitip gördüğüne kesin imanı  sebebiyle takva ve istikamet sahibi olmuştur. İşte bu hakiki imandır, sahibini ihsan mertebesine yükselten nefis semeresi ve sonucu budur. 

Allah Teala'nın ona hemen bahşettiği sevap böyle mübarek ve kymetli bir koca ikram etmesi olmuş, onun neslinden de Raşid halifelerin beşincisi sayılan Ömer b. Abdülaziz (r.a.) geliştir.

Şuurlu müslüman bir kadının berrak temiz ve derin imanıyla topluma her konuda iyilk öncusü olarak yön verir. 

Rabbim tüm müslüman kadınların bu iki şahsiyeteki derin iman, takva,sabır ve islamın güzel ahlakıyla  örneklikteki Hz hacer ve O genç kızının gibi şahsiyetlendirmeyi nasip eyle. Aminn