Batı'yı anlama İslam toplumunu anlama ve bu iki dünyanın mukayesesini yapma mühim bir meseledir. Yaşadığımız bu dönemde bazı siyasi figüranlar, bilim adamları ve bir kesim aydınların Batı'dan kalıp hâlde fikirler aktarmasına karşı yerli ve milli özgün İslami hamuruyla yoğrulan fikirler üretmek ve yaratmak gerekir...

Bu yerli yaklaşımın özelliği sosyolojiyi çok iyi bilmemiz gerekir. Zira bir topluma uygulanmak istenilen fikirlerin o toplumun sosyal bünyesine uyumu hayati bir konudur. Aksi takdirde toplumda oluşacak ikilik ve zıtlaşma o toplumun sonunu dahi getirebilir.

Bu doğrultuda toplumun içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan çıkabilmesi ancak İslamlaşmasıyla mümkündür.

Peki, nedir İslamlaşmak? İslamlaşmak demek; İslam’ın inanç, ahlak, yaşayış ve siyasete yönelik prensiplerinin tamamıyla uygulanması demektir.

Eğer birey İslam'ın ahlak ve yaşayış biçimine uymazsa sadece Müslümanlığını dile getirmesi sosyal düzlemde bir anlam ifade etmez.

Ama bir Müslüman, dininin gereklerini yerine getirirse zaten sosyal görevlerini de yerine getirmiş, dolayısıyla farkında olmadan onu yaşayış hâline getirmiş olur.

Bu nedenle bireyden kitleye doğru bir yöneliş göstermektedir: Zira başa gelen tüm felâketler ve sorunlar kişilerin ahlaki noksanlıkları sebebiyledir. Öyleyse önce bireyden başlanmalıdır. Ama teorik bilgi seviyesinde kalan bilgi bir değer ifade etmemektedir.

Muhakkak pratiğe dökülmeli, yaşamla ilişkilendirilmelidir. Dolayısıyla ahlaki eğitim, bilginin ve öğretimin önünde gelmektedir.

Bizim toplumunda bunu sağlayacak en önemli kaynak ise İslam’dır. 

İşte bu zemin kurulduktan sonra toplum halka sağlıklı bir hâle gelecektir. Bu konuda çok gerçekçi adımlar atılması gerekir. Sosyal yapı bu ahlak sonucunda sağlam bir şekilde oluşacak, ardından siyaset ise doğal olarak bu sağlam sosyal yapıdan ortaya çıkacaktır, Kısacası bu düşünce iç içe geçen halkalar gibidir: Ahlak sosyal yapıyı biçimlendirecek, sosyal yapı siyaseti oluşturacak en sonunda siyaset dönüp tekrar ahlakı mükemmelleştirecektir.

Bu sarmal içinde toplumunun en büyük talihi İslam dinine bağlı olmasıdır. İslam ahlakı her bakımdan Batı'dakinden çok daha üstün ve değerlidir. 

Topluma rehberlik edecek bilim, ilim insanı ve aydınlarımıza fikir ve düşüncelerine çok değer vermemiz gerekir. Zira devlet ve memleket meselesini, ülkemizin kalkınması için yol haritasını çizen bu kitlelerden oluşmaktadır. Bu kitlelerin yanlış bir tutumu çok tehlikeli sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle o, kesimlere nasıl olması gerektiğine dair de fikirler öne sürmemiz gerekir.

Eski dönemlerde bilim, ilim insanları ve aydınlar en büyük eksiği Batıyı tanımamak ve bu yüzden ona düşmanlık beslemekti. Fakat şimdi mesele tam tersine dönmüş. Artık bazı aydınlar, siyasi figüranlar ve bazı bilim adamları kayıtsız ve şartsız Batı'yı her konuda örnek alarak ve bu durum ise eskiye göre daha zararlı bir şekilde ortadadır. Çünkü bu kesim; aydın, bilim adamları ve siyasi figüranların profili gitgide içinde yaşadığımız topluma yabancılaşıyor. Böylece toplum ile bu kesim tabakası arasında büyük bir uçurum meydana gelmektedir ve sosyal meseleler çözümsüz haller almaktadır.

Bu açıdan aydınlar, bilim adamları ve siyasi figüranların sorumluluğu çok büyüktür. Toplum ile bu üç sınıf kesimin amaç birliğinin yeniden sağlanması ve bu üç sınıfın kendi toplumlarının milli ve manevi amaçlarına hizmet etmeleri gerekmektedir. Tek Kurtuluş yolu bu olsa gerek.

Batı medeniyetinin tahlil etmeden hazır bir biçimde topluma aktarılması büyük yıkımlara neden olmaktadır. Batı ile Müslüman toplumunun ortak noktaları düşünüldüğünden daha azdır.

Her milletin kendisine özgü bir sosyal dokusu vardır ve diğer bir toplumu taklit etmek ise oldukça tehlikelidir. Bu sebeple bir toplumun kurumları asla diğer topluma ihraç edilemez. Başka bir ülkeden ithal de edilemez. Batının kurumlarını taklit etme ile ilgili sosyal ve politik reçeteleri sosyolojiye uymamaktadır. Bunun için düz mantık yoluyla Batılılaşma fikri toplumumuz için en kötü şeydir ve kendi medeniyetimizi inkâr etmek demektir. Medeniyetimizi inkâr ise milliyetimizi ortadan kaldırır, zira milliyet ile medeniyet aynı şeydir. Elbette Batı'dan istifade edilmelidir, bilim ve teknoloji alanında Avrupalılardan öğrenmesi gerekenler öğrenilmelidir, fakat Batı'dan alınması gerekenler sadece bunlarla sınırlı kalmalıdır.

Bu istifade onu aynen taklit etmek şeklinde değil bilimsel-teknoloji ve ekonomik alanlarda ülkesini bağımlılıktan kurtarabilecek şekilde geliştirerek olmalıdır.

Batı ülkeleri her ne kadar ekonomik bakımdan ileri olsa da burjuva sınıfı aynı zamanda bencil ve maneviyattan yoksundurlar. Ayrıca bir toplumun ekonomik ferahlık içerisinde olması, o toplumun sosyal ve manevi yapı bakımından da üstün veya ileri olduğu anlamına gelmez.

İşte bu bakımdan bizim toplumu her ne kadar Batı karşısında ekonomik bakımdan geri olsa da sosyal yapısı ve manevi durumu daha iyi durumdadır.

Batı'nın sosyal yapısının bizimkinden farklı olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Batı için takip edilecek yolun toplumumuz için çıkmaz bir sokak olabileceğinin altını çizerim.

Batılı ülkelerin demokrasi ve insan hakları naraları atılması sadece kendi toplumları ve çıkarları içindir. Yoksa bir senden beri insanlıktan nasibini almamış itrail terör devleti yaptıkları soykırım ve vahşete karşı sadece seyirci kalmayarak bu şer odakları silah, mühimmat ve her türlü ekonomik ve mali desteği vermektedirler.

Kalkıp bu şer şebekelerinden medeniyet, insan hak ve hürriyetini beklemek ne kadar acı verici bir durum ve gerçektir.