Hicret her yapının, her fikrin, her ideolojinin ve her dinin bir dönüm ve bir zirve noktasıdır. İnsanlar o zirveyi kendilerine bir millat yani bir tarihin başlangıcı olarak kabul etmişlerdir. Müslümanlar içinde hicret bir dönüm noktasıdır. İslam'ın dünyaya yayılması noktasında hicret takvimi bizler yani bir tarihi hicret miladi, milat olarak kabul etmişsiz.
Hicret demek bir yeri, bir şeyi terk etmektir. Kalben, fikren ve bedenen bir şeyden uzaklaşmak ve bir şeyi terk etmektir. Eğer bir Müslüman bir kötülükten, bir münkeratı terk edip ondan uzaklaşıyorsa o muhacirdir. Hicreti genelde tarihi kitaplarında okuyoruz ve hicreti şöyle anlamışız yani bir yerden başka bir yere göç ederek biliyoruz. Yani Hz Muhammed (sav) ve sahabelerin Mekke'den Medine'ye hicret ettiklerini biliyoruz. Hicret sadece bumudur elbette hayır. Hicretin içinde büyük mesajlar vardır. Biz bu mesajları anladığımız zaman hicret nedir, ne olduğunu anlamış oluyoruz. Asıl hicret bir ihya ve inşa hareketidir.
İhya nedir?
İhya insanları uyarmak. Onları uyandırmaktır. Gaflet uykusuna dalmış insanları uyandırmaktır. Yani güç kazanıp geri dönmektir. Eğer bir yerde ihya varsa orda hicretde vardır.
İnşa hareketi nedir? İnşa hareketi, ihayayı gerçekleştirdikten sonra, insanları uyardıktan sonra, insanları doğru yolu gösterdikten sonra, onların yolunu tesis etmiş ve inşa etmiş oluruz. Allah Resulün metoduna baktığımızda. Mekke döneminde ilk olarak insanları uyardı onları hak yoluna davet etti. Mekke'den, Medine'ye hicret ederken ilk önce Mescid nebevî camisini inşa etti. Bu bir inşa hareketidir. Hicretin pratik anlamından çok teorik anlamına bakmalıyız. Pratik olarak bir yerden bir yere gitmektir. Teorik kısmına baktığımızda, hicret denince aklımıza gelen en önemli özellik teslimiyettir. Sahabelerde öyle bir teslimiyet vardı ki, Miraç olayı duyan ve inanmayan müşrikler, Hz Ebubekir (ra)ya gelerek ya EbuBekir sen ne diyorsun sende inanıyormusun ve Hz Ebubekir cevaben eğer Muhammed söylemişse doğrudur. İşte bir teslimiyetir ve inanmaktır. Hicretin bir diğer özeliği samimiyettir. Samimiyet zor günün adamı olmaktır. Zor günde kardeşini yalnız bırakmamaktır. Kardeşin yanında durup cihat etmektir.
Ama maalesef şimdi bizlere öyle bir din anlatmışlar ki, bize içini boşaltılmış bir İslam'ı anlatmışlar. Namaz kıl, oruç tut, tesbih çek, kimseye karışma, her koyun kendi bacağından asılır içi boşaltılmış bir İslam'ı bize aşıladılar. İslam'dan cihadı, mücadeleyi, hareketi çıkardılar. Kur'an'ın yanında kılıçı ayırdılar. Ne zaman ki kılıçı Kuran'dan ayırdılar o zaman müslümanlar zayıf düştüler.
Cihadın en büyüğü nefsi ile cihat etmektir. Allah Resulü (sav) bizlere hicreti anlatınca. Allah'a itaate kendi nefsiyle mücadele eden kişi o kişi gerçek mücahittir. İnsan nefsi ile başbaşa kaldığında nefsi ona kötülüğü ve harama bulaşmasını emerdiyor. Bir Müslüman nefsi ona kötülüğü emrettiğin de o nefsinin isteğini reddedip, o müslüman nefsini mağlup edip cihadın en büyüğünü kazanmış oluyor. Hani Allah Resulü (sav) sahabelere küçük savaştan çıkıtınız büyük savaşa gireceksiniz. Sahabeler ya Resulullah biz daha yeni savaştan çıktık önümüzde daha büyük bir savaş mı var. Allah Resulü hayır başka bir savaş yoktur, o büyük savaş nefsinizle yapacağınız savaştır. Yani nefsinizle savaşacaksınız.
Aydın Bal