Geçenlerde bir yerde bir konuşmaya şahit oldum. Oradaki şahıs vatanını sevmenin aslında günah olmadığını, ama bazılarının yanında günah gibi güründüğünü anlatıyor, peygamberimizin Mekke’den ayrılırken de çok mahzun olduğunu, yani peygamber efendimizin de vatanını çok sevdiğinden delil getirerek bunun doğal bir duygu olarak Allah tarafından insana verildiğini anlatıyordu.
Belki de çok haksız da değildi. Elbette insanın vatanını sevmesi, günah değil, hatta sevaptır. Ama bunun İslam dininde sınırı ne ona bakmak lazım.
Belki de çok haksız da değildi. Elbette insanın vatanını sevmesi, günah değil, hatta sevaptır. Ama bunun İslam dininde sınırı ne ona bakmak lazım.
Önce vatan nedir? Neye denir? Bu da çok tartışılmış bir konu aslında… Kimisi insanın doğup büyüdüğü yer vatandır derken, kimisi de atalarının geldiği yerdir demiş. Kimi oturduğu, yaşadığı, doyduğu yeri vatan olarak tarif etmiştir. Kimisi de kendini nereye ait his ediyorsa orası vatanıdır demiştir. Peki bu vatan sınırları neye göre ayrılıyor? O da ayrı bir tartışma konusu… Devletlerin sınırlarına göre mi, ırklara göre, milletlere göre mi?… Bunların hangisini ele alırsan al, çok çeşitli fikirler ortaya atılır ve belki de bir fikirde de birleşilmesi mümkün değildir.
Peki İslam dinine göre nasıldır? İslama göre Müslümanlar tarafından fethedilmiş, müslümanların yaşadığı her yer, ırk ve renk mezhep, meşrep ayırımı yapılmadan, müslümanların kontrolünde olması gereken, İslam toprağı yani İslam vatanıdır.
Bu yüzdendir ki, vatanı korumak için yapılan savaş cihad olmakta, bu uğurda öldürülen kişi de şehid olmaktadır. Yani bir Müslüman niyetinde derse ki ben islam topraklarını korumazsam, kafirlerin eline geçer. O zamanda ne camimiz, kalır, ne ezanımız, bütün kutsallarımız, hatta kadınlarımızın namusu bile kafirlerin ayaklarının altında çiğnenir. Bu niyetle olduğu zaman tuttuğu nöbet cihad’tır ve hayrı çoktur. peygamber efendimizin(sav) in hadisinde geçtiği gibi “Bir gün ve bir gece nöbet tutmak, bir ay oruç tutup geceleri namaz kılmaktan daha hayırlıdır. Şayet (kişi nöbette) ölürse yapmakta olduğu işin sevabı devam eder, rızkı da devam eder ve kabirdeki sorgu meleklerine karşı güven içinde olur.” (Müslim, İmâre, 163)
Yoksa aksini düşündüğümüzde Müslüman olmayanlar da kendi vatanları uğrunda savaşırken mücahid, öldürülürken de şehit sayılmaları gerekir.
Ebu Mus’al-Eş’rî, Allah’ın Elçisine sorar: “Kimi kızgınlığından (öce almak için), kimi ganîmet için, kimi iyi ad bırakmak için kimi onur için savaşır. Bunların hangisinin çarpışması, Allah yolunda savaştır?” Allah’ın Elçisi, ayakta bulunan Ebû Mûsâ’ya başını kaldırıp şöyle buyurur: “Men kātele fî sebîlillahi li-tekûne kelimetullahi hiye’l-ulya fehuve fî sebîlillah: Her kim, Allah’ın kelimeleri yücelsin, Hakkın dini üstün gelsin diye çarpışırsa işte onun çarpışması, Allah yolunda savaştır.” (Bkz. Buhârî, İlim: 45, Cihad: 5; Müslim, İmaret) İşte İslâm’ın belirlediği şehîdlik ölçüsü budur.
Yine peygamber efendimiz(sav) bir hadisin’de Ey Mekke!) Vallahi sen Allah’ın en hayırlı ve Allah’a en sevimli olan beldesi’sin. Senden (zorla) çıkarılmış olmasaydım seni asla terk etmezdim.’” (Tirmizî, Menâkıb, 68) diyerek, Mekke’ye, yani doğup büyüdüğü yere, memleketine olan sevgisini dile getirmiştir. Ama unutmamak gerekir ki, hem peygamber efendimiz (sav) hem de sahabeleri Allah’ın emrinden taviz vermedikleri için ve Allah’ın dinini yaşaya bilmek için Mekke’den çıkmışlar, bu uğurda bağ ve bostan mal mülk ve akrabalarını terk etmişler, her şeyi feda etmeyi göze almışlardır…
Bu da gösteriyor ki, Allah’ın emirlerini yerine getirmek her şeyden her sevgiden önce gelir, her şeyden daha önemlidir. Ayeti Kerime de bu gerçeği apaçık ortaya koymaktadır; “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından endişe ettiğiniz ticaretiniz ve hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihad’tan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu (kıyameti) gerçekleştirinceye kadar bekleyin. Allah günaha saplanmış kimseleri hidayete erdirmez.” (TEVBE 24) yani Vatanımızı seveceğiz Allah için seveceğiz, gerekirse bu uğurda canımızı vereceğiz, ama hiç bir sevgi Allah’ın , Peygamberin ve Allah yolunda mücadele etmenin sevgisinin önüne geçmemelidir.