Diyarbakır’ın kadim surlarının gölgesinde, bir zamanlar bereketli topraklarıyla ünlü bu coğrafya, bugün iklim değişikliğinin acımasız yüzüyle karşı karşıya. Güneydoğu Anadolu, yüzyıllardır tarımın, kültürün ve yaşamın harmanlandığı bir bölgeydi. Ancak artan sıcaklıklar, azalan yağışlar ve kuraklık, bu toprakları sessizce kemiriyor. Peki, bu gidişatı durdurmak için ne yapmalıyız?

Kuraklık: Dicle Nehri’nin suları çekiliyor. Barajlardaki su seviyeleri endişe verici düzeyde. Çiftçi, tarlasına ektiği buğdayın boy atmadığını görünce umutsuzluğa kapılıyor. Güneydoğu’da tarım, iklim değişikliğinden en çok etkilenen sektörlerdendir. 

Peki ya çözüm? Damla sulama, kuraklığa dayanıklı tohumlar, organik tarım. Bunlar artık lüks değil, zorunluluk. Devletin ve yerel yönetimlerin acilen çiftçiyi desteklemesi, su tasarrufu politikalarını hayata geçirmesi gerekiyor.  

Hevsel Bahçeleri, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Ancak bu eşsiz ekosistem de tehdit altında. Sulak alanlar kuruyor, göçmen kuşların rotası değişiyor. Diyarbakır’ın doğal zenginliği, iklim kriziyle birlikte yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.  

Diyarbakır’da yaz ayları artık dayanılmaz sıcak. Betonlaşma, yeşil alanların azalması, kent iklimini daha da katılaştırıyor. Aynı zamanda, kırsalda tarımın çökmesi, kente göçü artırıyor. Bu da beraberinde işsizlik, geçim sıkıntısı ve sosyal sorunları getiriyor.  

Peki, Ne Yapmalı?  
1. Su Politikaları Acilen Revize Edilmeli: Yağmur suyu hasadı, atık suların geri dönüşümü, bilinçli su kullanımı teşvik edilmeli.  
2. Yeşil Enerjiye Geçiş: Güneş enerjisi potansiyeli yüksek olan bölgede, fosil yakıtlardan hızla uzaklaşılmalı.  
3. Ağaçlandırma Seferberliği: Kuraklığa dayanıklı ağaçlarla bölgenin yeşil dokusu korunmalı.  
4. Çiftçi Desteklenmeli: Sürdürülebilir tarım eğitimleri, devlet teşvikleri ve kooperatifleşme artırılmalı.  
5. Yerel Yönetimler Harekete Geçmeli: İklim eylem planları hazırlanmalı,  parklar ve yeşil altyapı genişletilmeli.  

Son Söz: Gelecek Elimizde  
İklim değişikliği, Diyarbakır’ı ve Güneydoğu’yu geri dönüşü olmayan bir yola sokmadan önce harekete geçmeliyiz. Bu sadece devletin değil, her bireyin, her çiftçinin, her yerel yöneticinin sorumluluğu. Unutmayalım: Bugün ekmeyeceğimiz ağaçların gölgesinde, yarın oturamayız.