Bir gece Hazreti Peygamber (s.a.v) ile yatsı namazını kıldıktan sonra mescitten çıkmıştım. Yolda ayakta durmakta olan bir kadınla karşılaştım. Bana:
– “Ey Ebû Hüreyre! Ben büyük bir günah işledim. Tövbe etsem kabul olur mu?” diye sordu.

Ben: “Ne günah işledin?” diye sordum.

Kadın : Zina ettim. Bu zinadan doğan çocuğu da öldürdüm” dedi.

Ben de: “Kendini de çocuğu da mahvetmişsin. Vallahi senin için tövbe etmek mümkün değil. Tövbe etmeye hakkın yok!”dedim.
Benim bu sözlerim üzerine bir çığlık attı, bayılarak yere düştü. Ben yoluma devam ettim. Giderken de şöyle düşündüm; Ben bir fetvâ verdim. Halbuki Rasulullah (s.a.v) yakınımızda, keşke ona sorsaydım. Hemen Hazreti Peygambere (s.a.v) koştum ve:
“Ya Rasulallah dün gece bir kadın benden şöyle bir fetvâ istedi bende şöyle fetvâ verdim” dedim.

Cevaben buyurdular ki: “İnna lillahi ve inna ileyhi raciûn. Vallahi ya Ebû Hureyre, sen kendini de kadını da mahvetmişsin. Sen şu ayetleri hatırlamadın mı:
Onlar ki Allah’ın beraberinde başka bir ilah’a yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Kim bunlardan birini yaparsa cezaya uğrar. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve onlar azab’ın içinde hor ve hakir olarak ebedi kalır. Ancak tövbe ve iman edip sâlih ameller işleyenler başkadır. Allah onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah çok mağfiret edici, çok merhametlidir.(Furkan Sûresi 68-70)

Peygamber efendimiz (sav) zamanında geçen bu olay üzerine, Peygamberimizin okuduğu bu ayetler bizim için ne kadar da büyük bir müjdedir, farkında mıyız? Tövbe kapısının güneş batıdan doğuncaya kadar açık olduğunu biliyor muyduk?
Allah’ın bir kulunun tevbesine ne kadar sevindiğini biliyor muyuz? Bilmiyorsak aşağıdaki hadis-i şerife bakalım;
Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp: “Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım” der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi: “Ey Allah’ım, sen benim kulumsun, ben de senin Rabbi’nim” İşte Allah’ın, mü’min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır.”
Gelin bu üç ayların başında bir tevbe edelim. Teşbih’te hata olmasın bir piyango misali insanların bir hayırla binlerce sevap kazanabileceği bu rahmet, mağfiret ve bol affın olduğu bu ibadet mevsimini boş geçirmeyelim ki, pişman olanlardan olmayalım.
Mümkün olduğunca, sünnet’e de uyarak oruçlu geçirelim. Namazlarımızı camide cemaatle kılmaya çalışalım, bol bol sadaka verelim ki hayır dua alalım, hayat rehberimiz Kuran’ı Kerim’den uzak kalmayalım.
Ne zaman öleceğimizi bilemiyoruz, her gün birileri aramızdan ayrılıyor, bir gün sıranın bize de geleceğini de unutmayalım.
Eğer tövbe edersem ve bozarsam daha kötü olur, düşüncesinin Şeytandan gelen bir vesvese olduğunu bilelim. Mevlana’nın dediği gibi bin defa tövbeni bozmuş olsan da yine gel…

Fırsat elimizde iken Allah’ın şu emrine uyalım ve samimi bir tövbe ile tövbe edelim.
Ey iman edenler! İçtenlikle ve kararlılık içinde Allah’a tövbe edin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar. O gün Allah, peygamberi ve onunla aynı imanı paylaşanları utandırmaz. Onların nuru önlerinde ve sağ yanlarında ilerleyerek yollarını aydınlatırken şöyle derler: “Rabbimiz! Nurumuzu arttır eksiltme ve bizi bağışla. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter.” Tahrim Suresi 8