KÖŞE YAZISI - Türkiye’de yaşayan herkesin özellikle de ilim sahiplerinin, aydınların ve yöneticilerin kendilerine sorması gereken en önemli soru:

Toplum olarak nereye gidiyoruz?”

Gittiğimiz yol iyiyse yaşananlar ne?

 Ülke Teksas'a dönmüşse acilen önemler alınmalı mı?

Önlemler alınmışsa bu hâl, neyin nesi?

 Meclis yeni yasama döneminde toplumun refahına yönelik yasalar yapmalı mı?

Yapılmamışsa niçin?

Toplumu bir gemiye benzetirsek bu gemi hangi hedefe doğru yol alıyor?

Hedef doğru mu, eğer doğruysa rota hedefe uygun mu?

Kaptan ehliyetli mi,  yolcular hem gidişattan hem de geminin sağlamlığından eminler mi?

 Hedefe mi varacağız, kayalıklara mı çarpacağız?

Bu gidişle selamete mi yoksa kaptanın ve etrafındakilerin nefislerinin arzusuyla çizdiği rotaya ve hedefe kilitlenip felakete mi sürükleniyoruz?

 Gidişatın sorumlusu kim ya da kimler?

Toplumun fertleri olarak sürecin neresindeyiz?

Tüm bu ve buna benzer sorular, içinde yaşadığımız toplumu iyi tahlil etmemizi bu toplumun gidişatına kafa yormamızı zorunlu kılıyor.

Aynı gemideyiz ve sadece kendimizden değil "Müslüman" olarak tüm toplumdan hatta tüm insanlıktan sorumluyuz.

Durumumuzu siyasî, toplumsal, ekonomik, ahlâkî vs. gibi birkaç başlık altında inceleyebiliriz.

Dünyada yaşantımızın ve refahın artması maalesef beraberinde dünyevileşmeyi getirmiş, İslami hassasiyetlerin ise zayıflamasına sebep olmuştur.

Bu tespite itirazı olan var mı?

İtirazın sebepleri nedir, o zaman?

Bu durumun bence en önemli sebebine gelince Hz. peygamber (s.a.v) Metodu yerine uygulanan parti metodunda aramak gerekir.

Parti metodunun gösterdiği hedef, iktidar olmak ve onun nimetlerinden faydalanmak olunca, onların elde edilmesiyle artık yeni bir hedef kalmıyor.

Yeri gelmişken söyleyelim; Âlimler ve idareciler bir memleketin gidişatında en aktif rol oynayan iki kesimdir.

Bir hadiste şöyle buyuruluyor: “Toplum içinde iki sınıf insan vardır ki bu iki sınıf iyi olursa toplum iyi olur, kötü olursa toplum kötü olur. Bunlar ulemâ ve ümerâdır.”

Özellikle ulemânın umerâ üzerindeki kontrolü kaybolursa ya da ulemâ umerânın kontrolüne girerse işte asıl felaket o zaman başlar.

Şimdi bu açıdan toplumumuza bakalım.

Bunca yanlış şeyler olurken uyarması gerekenler ne yapmıştır?

Acı da olsa gerçekleri söyleyebilmişler mi yoksa her seferinde fıkhî bir fetva bulma eğiliminde mi olmuşlar?

Maalesef bugün hakkı söyleyenler içeride, her yanlışa mazeret bulanlar, her yapılanı tartışmasız alkışlayanlar baş köşede tutuluyor.

Âlimler bir memleketin tuzu mesabesindedirler, tuzu kokmuş olan bir memleket iflah olur mu?

Toplumda işlenen her bir haram, her bir zulüm ve münker, toplum gemisine vurulan, gemiyi delmeye çalışan bir darbedir.

Bu gemi (toplum) delik deşik olmuş ve her tarafından su alıyor.

Olaya Kur’an ve Sünnetullah çerçevesinden bakarsak, toplumların geçmişte nasıl helak edildiklerini incelersek durumun vehameti daha iyi anlaşılacaktır.

Bütün suç ulemâ ve umerâda değil aynı zamanda toplumdandır.

Elimizde Kur’an ve Sünnet gibi pusulamız varken hedeften sapmaları, yanlışları görebilmeli ve gereken tepkileri gösterebilmeliydik.

Toplumda adalet rafa kaldırılmış, zulüm ve haksızlıklar artmışken duruma kayıtsız kalmak, daha da kötüsü yapılanların haklı yönleri olduğunu söylemek hangi vicdanın sesidir?

Şartlar ne olursa olsun Allah (c.c)ın bize yüklediği sorumlulukları yerine getirme mücadelesi içerisinde olmaya devam etmeliyiz.

Batının beşerî inanç sistemini dayattığı, her şeyi alak-bulak ettiği demokrasi gemisiyle düzlüğe çıkan hangi doğu toplumu var?

Şartları onlar belirler, uygulamayı onlar kontrol eder. Bize düşen istedikleri şekilde bu oyuna figûran olarak dahil olma.

En acı veren taraf, ektikleri tohumların artık üç-dört kuşak ortaya çıkarması.

Bizi içimizde beyinsizlerin işledikleri yüzünden helâk eder misin, Allâhım!..

Beyinsizlik nedir?

Helâk nedir?

İşlenen nedir?

Sorular, farklı soruları da beraberinde getiriyor, kuşkusuz.

Batının yönetim şekli olan demokrasi, ideal bir yönetim şekli ise, kendi ülkelerinde ve birliklerindeki olumsuzluklar neyin nesi?

Karar verenler kim, uygulayanlar kim?

Durup düşünmek lazım.

Bunca hırla gürü daima canlı tutan ve ateşleri harlatanlar kim?

İsveç, Nato'ya girse ne olur girmese ne olur?

AB Ülkesi olduğu ortada.

Sahi demokrasilerini sevdiğimiz İsveç'in Irak ve Suriye ve de diğer ülkelerde dahli, nedendi?

Fransa'nın Nijer'de işi ne?

Fransa, uranyumla elması nereden alıyor? 

Norveç nasıl bir ülke?

Hollanda, Almanya besbelli?

Belçika Kralı, Afrika'da neler gerçekleştirmiş?

İngiltere'de aranması gereken cevaplar, hep başka noktalara dikkâti çekiyor.

Amerika'yı kim yönetiyor?

BM niçin Amerika'da?

Bu kurumun esas karar alan beş ülkesi hangisi?

Çoğunluk % 100 olsa da kararı kim ya da kimler veriyor?

Petrol, altın, demir, su olmak üzere yer altı kaynakları kimin ve kullanan kim?

Dedik ya her soru, yeni sorulara davetiye çıkartıyor.

CHP neden parçalanma içinde?

Bizi kendimiz mi yönetiyoruz, sahi?

İYİ Parti, niçin eski hızda değil.

Milliyetçi anlayışlar neden parça parça?

İslâma diş bileyen Avrupalı, boş durur mu?

AK Parti, neden aslî ayarlarına dönemiyor?

Ortamdan kim memnun?

Sulandırılan neler oldu?

Her şeyi bir makalede ele alıp yazabilmek zor!..

Zeki Özer 

Yazar