14 Mart 2014 tarih ve 28941 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Millî Eğitim Temel Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 25. Maddesiyle 652 sayılı KHK’ ya eklenen Geçici 10. Maddenin 3. Fıkrası gereğince il milli eğitim müdür yardımcıları ve ilçe milli eğitim müdürleri şahsa bağlı eğitim uzmanı yapılarak kazanılmış hakları ellerinden alınarak kendilerine suçlu muamelesi yapılmıştır.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın 2014 / 88 Esas, 2015 / 68 Karar sayılı ve 13.07.2015 tarihli kararı ile 14.3.2014 tarihli ve 6528 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un; 25. Maddesiyle 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye eklenen Geçici 10. Maddenin; (3) numaralı fıkrasının; Birinci cümlesinde yer alan "...Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür, İnşaat ve Emlak Grup Başkanı ve... " ibaresi ile "...bulunanlar ile Bakanlık taşra teşkilatında İl Müdürü, İl Millî Eğitim Müdür Yardımcısı ve İlçe Millî Eğitim Müdürü kadrolarında... " ibaresinin İPTALLERİNE ve İkinci cümlesinde yer alan "Bunlardan Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi, Müsteşar Yardımcısı ve Genel Müdür kadrolarında bulunanlar ekli (3) sayılı liste ile ihdas edilen Bakanlık Müşaviri kadrolarına,... ", "...ve İl Müdürü... "...ve İl Müdürü... " ile diğerleri ile geçici 3 üncü maddeye istinaden şahsa bağlı Şube Müdürü kadrolarında bulunanlar ise ekli (3) sayılı liste ile ihdas edilen Eğitim Uzmanı kadrolarına,.." ibarelerinin İPTALLERİNE (oy birliği ile)karar verilmiştir.
İl milli eğitim müdür yardımcıları, ilçe milli eğitim müdürleri ve merkezşube müdürleriyle ilgili gerekçeli karar metni incelendiğinde Anayasa Mahkemesi yapılan hukuksuzluğu tescilleyerek haksızlığa ve hukuksuzluğa yol açan kanunu hazırlamakta emeği geçen kişilerin nasıl bir hukuksuzluk örneği gösterdiğini ortaya koyarak kendilerine bir hukuk dersi vermiştir.Yasamanın genelliği, Kamu görevlerinin hukukigüvencealtında olması ve Kazanılmış hakların ihlal edilemeyeceği hususlarına dikkat çekerek bu kanuna bu özellikler kazandırılarak aslında yeniden yazılmasını istemiştir.
AYM ‘nin vermiş olduğu bu karar her ne kadar gecikmiş olsa da son zamanlarda hukuka karşı yitirilen güveni bir nebzede olsa tazelemiştir. “Güçlü devlet” karşısında “güçsüz olan bireyi“devletten korumanın en temel kuralı olan hukukun gereğini yerine getirmiştir.Hukukun gereğini yerine getirmeleri gereken diğer kesimler için ise güven erozyonu bütün hızı ile devam etmektedir.Milli Eğitim Bakanlığı taşra teşkilatında İl Millî Eğitim Müdür Yardımcısı ve İlçe Millî Eğitim Müdürü kadrolarında bulunanlar görevlerinden alınarak bir alt görev olan ve özlük hakları itibarı ile de geride olan ve kendileri için “özel” olarak ihdas edilen hem makam ve hem de özlük hakları itibari ile “eş değer” olmayan Şahsa bağlı eğitim uzmanı kadrolarına alınarak büyük bir mağduriyete ve cezaya uğratılmışlardır. AYM nin vermiş olduğu bu karar bu mağduriyetlerin giderilmesi için bir umut ışığı oldu. Bakanlık yetkililerinin bu haksız uygulamadan dolayı sebep oldukları mağduriyetleri giderme açısından bir fırsat ve yapılan yanlışın düzeltilmesi için bir imkan olduğunu düşünürken kendilerinden ”AYM kararları geriye işlemez” türünden hukuksuzluğun devamını isteyen ve yapılan hatadan dönme “erdemliliğini” içermeyen itirazlar ile karşılaştığımızı gördük. Yasamanın genelliği, Kamu görevlerinin hukukigüvencealtında olması ve Kazanılmış hakların ihlalini içeren ve Anayasaya aykırı olduğu yine Anayasa Mahkemesi tarafından tescil edilen bu ucube kanunun “Anayasa kararları geriye işlemez” kaidesinin arkasına sığınarak yapılan haksızlıklara mazeret bulma çabası 21.yüzyıl siyasetinin ve Milli Eğitim Bürokrasinin takınması gereken bir tavır olmasa gerek. Şunu hiç unutmayalım Anayasa Mahkemesi ve bağımsız mahkemeler, seçilmiş veya atanmış olmanın imtiyazını kötüye kullanarak demokrasiyi rafa kaldıran düşüncelerden demokrasiyi korumak için kurulmuştur.
“Anayasa kararları geriye işlemez” diyenlere iki çift sözümüz var. Mesele ileri veya geriye işlemekten daha çok “Yapılmış bulunan kanunun, kanunsuzluklarla iç içe olması,hak hukuk meselesi ve Anayasa mahkemesinin gerekçeli kararı gereğince yeniden düzenlenmesi meselesidir”. Aksi halde “Anayasa kararları geriye işlemez” diyerek Kararın gereğini yerine getirmemek Hem Anayasa mahkemesi kararlarını önemsememek ve hem de ”ne yapalım,yapmak isterdik de malum kararlar geri işlemediği için elimiz kolum bağlı” diyerek açıkça dalga geçmek demektir. Böyle Yaklaşımlar Sosyal Hukuk Devletinde olmaz ve olamaz.
Konumuza şöyle bir örnek vererek daha anlaşılır hale getirebiliriz. Diyelim ki hükümet bir yasa çıkardı ve bankalardaki bütün mevduatın % 10’una vergi adıyla el koydu. Dava açıldı, Anayasa Mahkemesi bu yasayı iptal etti. Bu mantığa göre ne olacak? Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümediği için mevduat sahiplerine geçmiş olsun mu denilecek. Hayır, sosyal hukuk devleti bunu demez ve diyemez. Belki, mağdur ettiği il milli eğitim müdür yardımcılarına ve ilçe milli Eğitim Müdürleri ile örneklendirdiğimiz ve % 10 mevduatlarına el koyduğu mevduat sahiplerine “çıkardığım kanunla sizleri mağdur ettiğim için özür dilerim” diyerek yapılan hatadan dönme Erdemliliği ve medeni cesareti göstererek Anayasa mahkemesinin vermiş olduğu karar gereğince “hiç geriye adım atmadan ve zaman kaybetmeden” kanunda görülen eksiklikleri bir an önce tamamlayarak vatandaşının mağdur olmasını önlemeye çalışmasıydı.
Aksi halde her iki durumda da çıkarılmış bulunan Kanun Anayasa’ya aykırı olmasına aykırı mı? Aykırı, hukuksuz mu? Hukuksuz, ayrıca dürüst ve namuslu insanların cezalandırılması gibi bir ayıp taşıyor mu? Taşıyor, ama iade edilmezmiş, neymiş? Geriye işlemezmiş, neresinden bakarsanız rezalet bu, insanlar kiminle ve kimler ile karşı karşıya dersiniz? Size hiç karşınızda “devlet” varmış veya sosyal hukuk devleti varmış gibi geliyor mu?
Anayasanın 153/son maddesine göre; “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” Anayasanın 138/son maddesine göre; “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”. Anayasa'nın 125. maddesine göre; “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. …İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” Denilmektedir.
Anayasa’nın 11. maddesine göre, Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Yasalar da Anayasa’ya aykırı olamazlar. Türkiye’de sadece Anayasa Mahkemesi herkesi bağlayıcı bir biçimde resmi olarak Anayasa’yı yorumlayabilir ve bu nedenle Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve gerçek ve tüzelkişileri bağlar.
Yasama ve yürütme organının Anayasa Mahkemesi kararlarını değiştirme ya da geciktirme gibi bir yetkisi yoktur.
Anayasal ilkeler uyarınca, Anayasa Mahkemesi kararlarını yerine getirmeyen kurum ve kuruluşlar hakkında idari yargıda dava açılabileceği gibi; kişisel kast ve eylemsizlikten kaynaklanan zararlar hakkında adli yargıda dava açılabilir.
Hukuk devleti, evrensel hukuk ilkeleriyle bağlı olan devlettir. Örneğin yeni çıkardığı bir yasayla, bireye önceden vermiş olduğu tüm hakları alan bir devletin, bu hakları da “yasa ile” aldığından bahisle hukuk devleti olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Burada söz konusu olan hukuk değil, kanun devletidir. Nitekim hukukun bu temel ilkesinin bir gereği olarak bir kamu hukuku dalı olan ceza hukukunda yeni yasa daha az ceza getirmişse geriye yürümekte, fakat daha fazla ceza getirmişse geçmişe etkili olmamaktadır.
Görüldüğü gibi bir yasanın ya da Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürüyüp yürümemesini belirlemede öne çıkan unsur “kazanılmış hak” kavramıdır. Türk Anayasal sisteminde benimseneniptal kararının geriye yürümezliği kuralının getiriliş amacı;Devlete güven duygularını sarsmamak, Devlet yaşamında kargaşaya neden olmamak, toplum huzurunun sarsılmamasını sağlamak olarak özetlenebilir. Esasen bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında bu kurala uygun biçimde, tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların (kazanılmış haklar) korunması hukuk devletinin gereğidir.
Bu izahat ışığında baktığımız zaman 14 Mart 2014 tarih ve 28941 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Millî Eğitim Temel Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 25. Maddesiyle 652 sayılı KHK’ ya eklenen Geçici 10. Maddenin 3. Fıkrası gereğince il milli eğitim müdür yardımcıları ve ilçe milli eğitim müdürlerini şahsa bağlı eğitim uzmanı yapan bu kanun Yasamanın genelliği, Kamu görevlerinin hukukigüvencealtında olması ve Kazanılmış hakların ihlali kriterlerinden yoksun olduğundan ve Anayasaya aykırılığı yine Anayasa Mahkemesince tescillenmiş olduğundan ilgili tüm kesimlere bir an önce “sıralanan kriterlere sahip” yeni bir düzenleme yapma sorumluğu ve görevi getirdiği insaf, vicdan ve sosyal hukuk devletinden yana olan her kesin kabulleneceği bir durumdur.
Sözün sonu;
1-Şahsa bağlı Eğitim uzmanı yapılan İl Milli Eğitim müdür yardımcıları ve İlçe milli Eğitim Müdürlerine yapılan Haksızlık, hukuksuzluk Anayasa mahkemesi tarafından TESCİLLENMİŞTİR.
2-“Anayasa mahkemesi kararları geriye işlemez” ve hiç bir şey yapılamaz diyenler bu kuralı amacı dışında yorumlayarak “Anayasa Mahkemesi kararına rağmen” bu hukuksuzluğun devam etmesini istemektedirler.
3-Acaba gerçekten Anayasa Mahkemesi kararları geriye işlemiş olsaydı kararın gereğini yaparlar mıydı? Yoksa o zaman da başka bir mazeret mi üretilecekti. Çünkü hiçbir sebep yokken Bütün ilçe milli eğitim müdürleri ve il milli eğitim müdür yardımcıları Şahsa bağlı eğitim uzmanı yapılarak “idarecilik” görevlerinden uzaklaştırıldılar..
4-Gerçekten bunların suçları ne idi? Başarısız mıydılar, Soruşturma açıp soruşturma sonucumu görevden aldınız? Bunlar sistemden uzaklaştırıldıktan sonra sistem daha iyi mi çalıştı? Eğitim ve öğretimin kalitesi katbekat arttı mı? Eğitim ve öğretimin en büyük sorunu bumuydu? Başka sorunu yok muydu Eğitimin? Ve bundan dolayı Vicdanınız hiç sızlamadı mı? Ve size “hangi suçtan dolayı bunları görevden aldınız” diye seslenmedi mi vicdanınız? Eğer vicdanınız hiç sızlamıyorsa ve hiç sıkılmadan da konu ile ilgili soranlara, haksızlık yapıldığı Anayasa Mahkemesi tarafından tescillenen kanunu “kanun geriye işlemez”diyerek rahatlıkla savunabiliyorsanız, bence kendinize “format”çekmeniz lazım.
5-Görevden aldıklarınızın yerine atama yaparken hangi kriterlere göre seçim yaptınız? Hangi sınava tabi tuttunuz? İşi ehline mi verdiniz yoksa işi “kendi ehlinize” mi verdiniz? Eminim yerlerine atama yaparken de büyük ve mukaddes bir görevi yerine getirmenin mutluluğu ve huzurunu da yaşamışsınızdır.
6-Bu uygulama ve bu anlayış “sosyal hukuk devletinde”olması gereken “hukukun üstünlüğü” ilkesine zarar vermiştir. Hukukun üstünlüğü mü? Yoksa Üstünlerin hukuku mu? “Hukuk” devleti mi? yoksa “Kanun” Devletimi? Yoksa kanunların bile hüküm sürmediği kabile devlet mi? Olduğumuzu sorgulamamız lazım.
7-Bu uygulamalarınız ile İnsanların kazanılmış haklarını ellerinden alarak Devlete olan güven duygularını sarstığınızın, Devlet yaşamında kargaşaya neden olduğunuzun ve toplum huzurunu sarstığınızın farkında mısınız?
8-Hiç unutmayın “Hukuk, herkes için gerekli olduğu gibi bir gün sizin için de gerekli olacaktır”.Temennim, Hukuka muhtaç olduğunuz o gün, hukuku mum ile arama durumuna düşmemenizdir.
9-Biz Şahsa bağlı eğitim uzmanları şuna kesinlikle inanıyoruz ”Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu, Gelir de adl-i ilâhi Ömer’den sorar onu!” İNANCINDAYIZ. Adl-i ilahi’nin bunun hesabını soracağına inancımız kesindir. İster “ÖMER”İN vicdanına ve sorumluluk bilincine sahip olun, ister olmayın.
Selam ve Dua ile…
Cüneyd AKKUŞ
UEYDER Diyarbakır İl Temsilcisi