Kamu kurumlarında görev yapan personellerin sahip oldukları mali haklar ile hak ettikleri veya görevleri gereği sahip olmaları gereken mali haklar noktasında ciddi sorunların olduğu aşikârdır. Bu sorunların başında mağduriyet yaşayan kamu kurum çalışanlarının bu mağduriyetleri nasıl ve ne zaman giderilmesi meselesidir?
Devlet ne kadar sosyal ise o kadar da hukuk devleti olması lazım. Sosyal adaletin toplumun tüm kesimlerine adaletli olarak ulaşması için “hukuk” vaz geçilmezdir. Hukuku soyutladığımız zaman sosyal adaletin “adaletini ”zedelemiş oluruz. Adaletsiz bir “sosyal Adalet’i varın siz düşünün nasıl bir felakete dönüşeceğini. Peki, sosyal adalet nedir?” Toplumun değişik kesimlerinde hayat standardı, gelir düzeyi vb. birtakım ölçülerin fırsat eşitliği çerçevesinde dikkate alınmasıyla sosyal alanda sağlanan denge durumu ”veya” Toplumu oluşturan sosyal sınıflar arasındaki iktisadi dengesizliklerin giderilmesi, iktisaden zayıf durumda bulunan sosyal sınıfların, diğer sosyal sınıflara karşı korunması olarak tanımlanabilecek olan sosyal adalet; özellikle emeği ile çalışanların, yaşadıkları toplum içinde, insan haysiyetine yaraşır bir asgari hayat standardına kavuşmalarını sağlayacak şekilde yaratılan milli hasıladan pay almalarını garanti altına almaya yönelik uygulamalar bütünü olarak da tarif edilmektedir. Bu tanımlar yeterince önümüzü aydınlatmıştır kanaatimce. Toplum kesimlerini işçileri, Memurları, Yöneticileri, üst düzey yöneticileri, beyazları ve zencileri bir araya getirip incelediğimizde aralarındaki adaletli dağılımı daha net bir şekilde görebiliriz. Bunları uzun uzadıya sıralamamıza gerek olmadığını düşünüyorum. Şayet bilsem ki sıralasam ve bu mağduriyetler giderilecek hepsini sıralardım. Bende sanki sıralamasam bilmiyormuş gibi davranıyorum. Çünkü sosyal adalet sağlayıcı bu durumu düzeltmek istiyorsa bu söylediklerimizden sonra da kurum ve kuruluşları ile nerde eksiklik var kimi ne mağduriyetlere duçar bıraktı, kimin hayat standardı emsaline göre düşük, hangi kesimler arasında dengesizlikler mevcut, kime insan haysiyetine yaraşır bir asgari hayat standardı kavuşturmadığını, emekli olduktan sonra çalıştığı döneme göre maaşının ne kadar düştüğünü ve yokluğa mahkûm olduğunu, bütün kesimlerin milli hasıladan pay almalarını GARANTİ ALTINA alıp almadığını kontrol ederdi. Halife Hazreti Ömer gece tebdili kıyafetle Medine'nin kenar mahallelerinde yardımcısıyla dolaşırken karşılaşmış olduğu fakir kadının derdini Hz Ömer anlattıktan sonra “Halife Hazreti Ömer: Teyze neden halifeye haber vermedin, sana biraz yardım ederdi deyince. Yaşlı kadın hışımla şu sözleri söyledi: O halife olacak Ömer’in boyu posu devrilsin, madem bizden ve fakirlerden haberi olmayacaktı da neden halife oldu, böyle halifelik mi olur? Sözünü hatırlıyorsunuz her halde. Bu sözün üstüne söylenecek bir söz var mı? Yoksa bütün sözler ve eylemler sükûta mı kavuşuyor. Yani sözün ve eylemin bittiği yer. Bu söz karşısında o adalet sembolü Hz Ömer hiçbir şey söyleyemiyor. Hemen yardımcısını alıp bu “hatasını” telafi etmek için beytülmale gider bir un torbasını yardımcısının ısrarına rağmen kendisi omuzlayıp kadına getirir. Kendi sorumluluğunu ve tabiri caizse günahını bildiği için kendisi un torbasını sırtlanır yardımcısına bırakmaz, yaptığı hatayı kendi eliyle ve kendi sırtıyla düzeltmek ister. Kadın derdini Hz Ömer’e anlatmamış olmasına rağmen bu cevabı veriyorsa peki ya kadın defalarca Hz Ömer’e derdini anlatmış olsaydı ve buna rağmen sorunu çözülmemiş olsaydı, olacak durumu varın siz düşünün. Umarım idareci konumunda olan ve binlerce çalışanın, evlerini geçindirmek, insan haysiyetine uygun bir hayat standardı yaşamak, rahat bir ay sonu getirmek, emekli olduğu zaman ömrünün en güzel yıllarını verdiği, devleti tarafından ömrünün kalan kısmını, rahat bir şekilde yaşaması için maaşında hiçbir eksilmenin olmadığı bilakis bir miktar maaş artışıyla da ödüllendirilmeyi bekleyen bu insanların gözleri ve kulakları kendilerinde olan yöneticilerimizin buradan almaları ve çıkarmaları gereken dersi almışlardır. Yoksa kadının Hz Ömer’e söylediği sözü kendilerine hatırlatmamız gerekir.
Sosyal adalet” Sosyal devlet anlayışının bir gereği olarak toplumun ekonomik,siyasal,kültürel yönden eşitliğini savunan ve tamamen ütopyadan ibaret olan bir olgu. Bunu kullanarak siyaset yapanların sayısı oldukça fazladır ”demektedir.( Uludağ sözlük) Hz Ömer siyaset yapmadan bu ütopyadan ibaret olan olguyu gerçeğe dönüştürerek “Kenarı Dicle de bir kurt aşırırsa bir koyunu, adli ilahi Ömer’den sorar onu” tarihi sözü ile Sırtındaki yükünün sorumluluğunu ve ağırlığını ifade ederek idarecilerimize sorumluluklarını hatırlatmıştır. Başbakanımızın seçim mitinglerinde sık sık dile getirdiği ve reklam panolarını süsleyen “HAYALDİ GERÇEK OLDU” sloganının kamu çalışanlarının lehine bu hayallerini “gerçeğe” dönüştürür ümidini taşımak istiyorum.
Ülkemizde bazı kurumlarımızın işleyişleri otomatiğe bağlanmıştır. Bunu dile getirirken de gururla ve büyük bir işi başardıklarına inanarak konuyu kamuoyu ile paylaşmışlardır. Umarım bunu dile getirirken bizim sistemimiz hiçbir “insani” müdahaleyi kabul etmez ve siz ne kadar derdinizi anlatırsanız, ne kadar ahlanır vahlanırsanız da, sekiz sütuna manşet, gazetelerde sorunlarınızı dile getirirseniz de “davanız boştur “ücret dengesini bulamazsınız ve istediğinizi elde edemezsiniz. Çünkü “kapitalist sistemin” gereği budur demek istememişlerdir inşaallah. Bizim isteğimiz “insani ve sosyal adalet ”in gereği olan, ”İnsani sistemin ”hâkim olduğu mağduriyetlerin, haksızlıkların ve dengesiz uygulamaların giderilmesi yönündeki uygulamaların otomatiğe bağlanmasıdır.
Selam ve dua ile…
Cüneyt AKKUŞ
Eğitim Yöneticisi