Dün vardık, şimdi de varız sanırsam ama yarının yarın olacağı dahi meçhul. Dünde yaşadı kimimiz bugünleri dünleştirerek. Kimimiz ise hep gelecekteydi yine bugünlerden soyutlanarak. Şimdilerde yaşayanlar ise dünün ibreti ve yarının umuduyla yaşayan zamanın kazananları. Bir andır ki sadece bir an ve hemen bir an sonra yok olan. Öncesi yok, sonrasının olamadığı gibi. En iyi zamanın gelmesini bekleyip tahammülünü zorlamamalı insan. Hep bir gelecek tasarısı bürümemeli zihinleri. Dünün korkulukları ardında da yaşamayacak kişi. Kendine bugün, şimdi, yine ve yeniden başlayacak her daim. Sımsıkı tutacak zamanın halatını. Umudunu bugünün kalbinde ölümsüzleştirecek. Mutlu olmak için de benzer durumlar söz konusu. Ertelememeli, bekletmemeli, üzerinin tozlanmasına izin vermemeli. Çünkü bir avuç mutluluğun mahali avcun içinden başka yer değildir. Olamaz da. 'Önce' ve 'sonra' yı heybelerinde barındıranlar çok yoruldu çok yıprandı. 'Önce'ler insanı özlemekten, hasret etmekten; 'sonra'lar insanıysa tasarlamaktan endişe etmekten bitap düştü de fark edebildi mi ki hiçbiri bu tükenmişliğin sebebini? Zorlamayacağız dirayetimizi, husumetli olmayacağız hiçbir zaman dilimine, en büyük ve hatırı sayılır dostumuz edeceğiz bugünü. Dünü, saygıdeğer bir yaşlı; yarını, büyümesi çok da dert edilmemesi gereken bir çocuk olarak kazıyacağız bilincimize. Anca böyle anı yaşama şansını elde ederiz. Üstadın dediği gibi bir damla kan, bin endişeyiz. Ve belki de yalnızca bir 'an'ız. Sadece ve sadece bir an. Hepsi bu.
'Beklemek' lazım geliyorsa olacaklara, selam 'şimdiden' sevinçten yanacaklara, Bir taht kur 'şimdi' kalbinde kalacaklara, 'Sabır'sükuttan çok neylemiş.