Kainatın yaratılması ve yaratılış’ta bir düzenin olması canlı , cansız tüm varlıkların yaşamlarını sürdürebilmesi hiç süphesiz, Allah (c.c) kudretinin ve rahmetinin bir tecellisidir.
Bu düzende, her bir varlığa ayrı ayrı görevler verilmiştir.
Örneğin; Ay’a iklim koşullarını koruma görevi verilmişken, Güneş’e dünyada yaşamın enerji kaynağını sağlama görevi verilmiştir. Bunların dışında daha bir çok yıldız ve gezegene farklı görevler tayin edilmiştir.
Ve bu yıldız ve gezegenlerin milyonlarca yıldır görevlerini aksattıklarına dair astronomi bilimi dahil, hiç bir tarihi kaynakta rastlamak mümkün değildir. Peki, cüz-i irade’den yoksun bu gezegenlere görev sonunda herhangi bir mükafat dahi verilmeyecek’ken, nasıl olur da bu görevi kusursuz bir şekilde yerine getiriyorlar. Nasıl olur da güneş dünyadan yüzlerce kat büyük olduğu halde büyüklük taslamadan dünyaya hizmette kusur etmiyor. Bu gücü nereden alıyor, bu dengeyi nasıl sağlıyor, niçin başka gezegene değil de sadece dünyaya yöneliyor.
Ben söyleyeyim, çünkü yaratılmış olarak yaratanını kendi hal ve lisanıyla biliyor. Nasıl ki icad edilen bir aleti en doğru şekilde kulanmak kullanma kılavuzuna uymakla oluyorsa, güneş ve diğer gezegenlerde dengede kalmalarının görevlerini en iyi şekilde yerine getirmenin yaratıcının emrine uymada yani tayin edilen kullanma kılavuzunda olduğunu kendi hal ve lisanlarıyla bildiklerini söylemiştik.
Peki idrak’ten uzak bu varlıklar görevlerini aksatmadan yerine getirirken, ahsen-i takvim olarak yaratılan insan’ın, niçin yaratıldığını bilmemesi veya bilip’te inkar etmesi yaratıcısının kendisine gönderdiği kullanma kılavuzuna değil de tahrif edilmiş veya kendisi gibi yaratılmışların kılavuzuna uyması yörünge’den çıkmak, aslını unutmak, fıtratını bilmemek değil midir. O halde bize düşen, nereden geldiğimizin, nereye gideceğimizin, yaratılış gayemizinوَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ (Zariyat 56) olduğunu bilmek, ömrün çok kısa olduğundan ziyade, bir andan ibaret olduğunun, geçen her dakikanın bir daha geri gelemeyeceğinin farkına varmak. Allah’ın verdiği zamanın, aklın ve daha bir çok nimetin
değerini bilerek hareket etmek, gayri İslami davranışlardan uzak durmak, İslam’dan başka din ve ideolojilerden uzak durmak. Dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu, asıl yurdun, ebedi olan ahiret yurdu olduğunun bilincine varmak bunu da kulaktan dolma bilgilerle değil de, okuyarak, araştırarak, Kur’an ve Sünneti referans alarak yapmak. Ancak o zaman özümüze dönebileceğimizi, fıtrata uygun davranabileceğimizi, dünya ve ahiret saadetine erişen kullar arasına girenlerden olabileceğimizi, aksi taktirde dünya tarihinin kirli sayfalarında adları nahoş anılan, ahirette de Allah’ın rahmetinden, Peygamber’in şefaatinden nasiplenmeyen kullardan olacağımızı unutmayalım.
Rabbim tüm müslümanları dünya ve ahirette rahmetle anılan kişilerden eylesin. Davamızın sonu Allah’a ulaşmaktır.
İHSAN SUN