KAPATILAN DERSHANELER VE EĞİTİM MERKEZLERİ!!!
Geçen haftalarda Bismil’deydim. Bismil’in girişinden itibaren gözüme en çok çarpan yapılardan birisi de eğitim merkezleriydi. Aslında ismi kurumdan kuruma değişiyor. Bazılarının ismi danışma merkezi, diğerinin rehberlik merkezi, diğer birinin ise etüt merkezi. Yaptıkları sadece kurnazlık! Ama hepsinin görevi aynı. Kapanan dershaneler hangi görevi yapıyorsa işte ismini zikrettiğim bu kurumlar da aynı görevi yapıyor. Dershanelerin kapatılmasındaki asıl neden aslında darbeci Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)’nün finansal kaynaklarını kesmekti. Yoksa Milli Eğitim Bakanlığı’na(MEB) bağlı okullardaki eksikliklerin kapatılmasında iyi işler yapıyordu dershaneler. Kapatılan dershaneler biraz daha kurumsal ve profesyonel çalışıyordu, şimdikilerde ise kimin sermayesi yani parası olan eğitim merkezi açmış. Hatta bazı MEB öğretmenleri kendi aralarında birleşip böyle kurumlara tevessül etmişler. Yani çok garip bir durum. Kadrolu olarak görev yaptığın yerde veremediğin eğitimi kendi açtığın ve çalıştırdığın özel malikanende vereceksin. Sağlık Bakanlığı’nda çalışan bazı doktorların, hastalarını özeline çağırması gibi bir şey. Ama onlarında yapacağı bir şey yok, çünkü sistemdeki boşluğu kullanmak gerekiyor!
TÜRKİYE ÖLÇEĞİNDE ONBİNLERCE EĞİTİM MERKEZİ
Yukarıda bahsettiğim durum sadece Bismil ile sınırlı değil aslında. Bismil, sadece küçük bir numune. Tüm Türkiye’deki durum bundan ibaret. Dershanelerin kapatılması belki darbeci FETÖ ‘nün finansal kaynaklarının bitirilmesi için iyi oldu ama madalyonun diğer yüzüne baktığımızda ise çok da iç açıcı olmayan bir durumla karşı karşıyayız. Aslında eğitime her yıl yüksek bir kaynak aktarımı var ve yüzbinlerce öğretmen binlerce eğitim kurumunda eğitim veriyor. Buna rağmen sadece Bismil’de gördüğüm manzara canımı sıktı. Yani bizim MEB’e bağlı okullarımız, öğretmenlerimiz bu eğitimin neresinde ki, sadece Bismil’de 15’e yakın eğitim merkezi açılmış. Bunu Türkiye ölçeğinde düşünürsek onbinlerce eğitim kurumu ile dershanelerinin değişik versiyonları şu anda eğitim veriyor.
ASIL SIKINTIYI AİLELER VE ÇOCUKLARIMIZ ÇEKİYOR
Dershaneler kapatılacağı zaman, değerli siyasilerimiz artık ailelerin bu vampir gibi insanların kanını emen ve aileleri maddi sıkıntı ile karşı karşıya bırakan bu kurumların kapanacağını ve Halk Eğitim Merkezleri ile ücretsiz olarak bu eğitim eksikliğinin giderileceğini ifade etmişti. Gelinen noktada eskisinden daha sıkıntılı, aileleri maddi sıkıntıya sokan ve daha karmaşık bir durumla iç içeyiz maalesef. Cumhuriyet’ten daha önce bozulan eğitim sistemimiz ne yazık ki bir türlü kendini toparlayamadı. Her 10-15 yılda bir reformlar ve yeniliklerle canlandırılmaya çalışılan bu sistem bir türlü istenilen performansı yakalayamadı ve dünyada eğitim bakımından çok da iyi yerde olmadık hiçbir zaman.
KUTSAL MESLEK: ÖĞRETMENLİK…
Yukarıda da belirttiğim gibi sistemsel problemler var ama işi sadece sisteme yıkıp, suçtan arınmak gibi bir durumu da kabullenmiyorum. Bu ülkede MEB’e bağlı yüzbinlerce öğretmen ve on binlerce eğitim kurumu var. Acaba yöneticilerimiz ve öğretmenlerimiz aynanın karşısına geçip birazcık da olsa özeleştiri de bulunuyor mu? MEB’e atanıp geri kalan hayatını maddi olarak garantiye almış gibi bir hissiyat ile MEB’i bir geçim kapısı görenlerin hiç mi suçu yok acaba? Kutsal bir meslek olan öğretmenliği sınıfta sadece 40 dakika ders anlatımdan ibaret görenleri 1940 yılında kurulan ve daha sonraları kapanan Köy Enstitülerini araştırmaya davet ediyorum. İdeolojik aforizmaların ve sendikalaşma denilen kutuplaştırıcı mekanizmaların etkisinde hareket eden bu meslek, artık asli görevini yerine getirmekte zorlanmaktadır. Tabiki de bu mesleği kutsal olarak görüp mesaisinin hemen hemen çoğunu buna ayıran değerli öğretmenlerimiz bu tanımlamadan hariçtir. Gönül isterdi ki; Türkiye’deki en güvenilir ve başarılı kurum eğitim kurumu olsaydı. Çünkü eğitim kurumu ne kadar güvenilir ve başarılı olursa bu başarının diğer kurumlara sirayeti ve yansıması daha çok olacaktı. Büsbütün de ümitsiz değiliz tabiki ama fedakarlığın, özgüvenin ve şahsi gayretlerin arttığı yerde mutlaka başarı gelir. Çoğu işin maddiyata endekslendiği dünyamızda maddiyattan öte şeylerin olduğunu fark etmek ve ettirmek bizlerin en büyük görevi olsa gerek. Yoksa maddiyatın ve sermayenin içinde boğulup dünyadaki kapitalist sistemin içinde kendimizi eritmemiz lehimize değil aleyhimize olacaktır. Sonuç olarak; dünyayı anlamak yetmez, onu değiştirmek gerekir… Saygılarla…