İnsanın fıtratında takdir edilmek, övülmek, saygı görmek sevimli gösterilmiştir. Nefsin okşanması insanın en zayıf noktalarından biridir. Bu anlamda, makam sevgisi, şan şöhret sahibi olma nefse hoş gelir. Büyük olan insan odur ki; nefsin hoşuna giden ve insanı yoldan çıkarıp hakkın ali menfaatlerini terk etmesine sebep olan bu hastalığa karşı dirayet gösterip, hırsına ve nefsi arzusuna kapılmayandır. Yani sahip olduğu makamı, insanlara üstünlük aracı kılmadan, hakkın rızası için halka hizmet uğruna kullanabilendir
    Maalesef, günümüz toplumunda elde edilen mevki ve makamlar halka hizmetten daha çok nefsi istek ve arzuların bir tezahürü olarak ortaya çıktığını görmekteyiz. Batı toplumlarının, değer yargılarından uzak, dünyevi çıkarlar uğruna büyük hırslarla elde etmek için birçok insan hukukunu çiğneyen makam hırsı hastalığı, İslam toplumunda da çok hızlı yayılmış bulunmaktadır. Üç günlük dünya menfaati için büyük bir hırsla elde edilecek bir müdürlük, bir belediye başkanlığı, bir idarecilik, kurum ve kuruluşlara yönetici olma arzusu uğruna başkalarının hakkını gasp etme pahasına ne yazık ki gayrı meşru yollara tevessül edilmektedir. İnsanın kişilik ve karakterini ters yüz eden bu makam sevgisi, neuzu billah insanı helaka dahi götürebilir.
    Muhatabımızın, inançlı insanlar olması hesabı ile ahiretten bir beklentisi olmayan kişiye diyecek lafımız yoktur. Ancak maalesef akideleri sağlam olarak bildiğimiz arkadaşlarımız, kardeşlerimiz menfi veya gurupsal çıkarlar için bir diğer kardeşlerinin hakkını gasp etmekten çekinmediğini görmekteyiz. Hatta elde edilen mevki ve makamlar ile kendilerince muhalif gördükleri yada görmek istedikleri müslüman kardeşlerini ezmek ve sindirmek için kullanmaktan geri durmadıkları görülmektedir. Bu durum tuzun kokmasıdır. Topluma hak adalet ve nizam getirme iddiasının ortadan kalkmasıdır.
    Elbette hayat bir mücadele alanıdır. Çalışmak, çabalamak imandandır. Ancak birilerinin sırtına basarak yükselmek nefsi hastalıktır. Acizliktir. Küçüklüktür. Biz inananlar için hakkın hatırı alidir. Hiçbir hatıra feda edilmez. Makamlar ancak halka hizmet etmek içindir. Halka hizmet hakka hizmettir. Bu arızı hastalığa yakalanmadan, sahip olduğu makamın hakkını vererek çalmadan, çırpmadan gönül kırmadan, hakkaniyetli davranan yöneticilere ne mutlu. Bu hassas teraziyi dengeye oturtan Allah indinde büyük makamlara adaydır. Çünkü Bir hadisi şerifte Resülüllah (a.s.) şöyle buyurmaktadır.: “Kıyamet gününde insanların Allah Teâlâ’ya en sevgili olanı ve O’na en yakın yerde bulunanı adaletli devlet reisidir.” (Tirmizi)  Bununla beraber yine Allah Resulü insanlarını dikkatini bir noktaya çeker şöyle ki: (Siz âmir olmaya düşkünsünüz. Halbuki, hakkını gözetenler hariç, âmirlik, kıyamette pişmanlıktır.) [Buhari]
     İdareci olmak mesuliyettir. Bu mesuliyetin hakkını verememek, tamamen vebaldir. Kısa dünya hayatının menfaatlerine aldanarak, idaresi altındaki insanlara, her ne sebeple olursa olsun haksızlık yapan kişi, hadisi şerifte belirtildiği gibi kaybetmiştir. Kul hakkına tecavüz, Allah azimüşşanın affetmediği günahlardandır. 
    Peygamber efendimiz(a.s.) idareciliği, mevki ve makama düşkün olanlara görev vermezdi. Görev istenmez verilirdi. Ehliyet ve liyakate değer bulduğu kimseleri büyük işlere vazifelendirirdi. Nitekim 
    “Başınıza, kafasının tüyleri üzüm tanesi gibi siyah tüylü bir habeş köle dahi kumandan olursa (O hak ve adaletten ayrılmadıkça ), onu dinleyip itaat ediniz,” buyurarak mevki ve makamlara gelecek insanların hakkaniyet ve adalete riayet etmesini esas alırdı. 
    Hatta Mekke'nin fethinden sonra  Kabe'nin bakım ve temizlik işlerini, amcası  Abbas ve Hazreti Ali'nin istekli olmasına rağmen onlara vermeyerek, eskiden beri bakım ve temizliğinin yapan bu işe ehil olduklarına kanaat getirdiği  Kureyş kabilesinden Abdüddar oğullarına bırakmayı uygun gördü.
    Yazımızı rabbimizin fermanı ile noktalayalım:
“Allah Teâlâ adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi kesinlikle emreder; çirkinliğin her türlüsünü, kötülüğü ve her nevi haksızlığı yasaklar. Size düşünüp yapmanız için böyle öğüt verir.” 
●    “Daima âdil davranın. Muhakkak ki Allah, âdil davrananları sever.” (Hucurât suresi (49
    Bir yerde hepimiz çobanız ve hepimiz maiyetimizdeki insanların yöneticisi ve çobanıyız.
    Mesuliyetimiz altındaki insanlara hakkaniyetli davranabilme dileğiyle Allah'a emanet olunuz.
                                        Medeni Güner
                                            Eğitimci