-Baba; Ne olacak bu memleketin hali?
-Düzelecek oğlum. Allah her şeye kadirdir. Düzelecek elbet ümitsiz olma.
-Baba; yağmur yağmıyor. Herhalde bu sene kıtlık olacak.
-Yağmuru yağdıran Allah’tır. Kulların rızkına, o kefildir. Yağacak inşaallah.
-Anne; çocuk bu hastalığı atlatamayacak.
-Atlatır atlatır. Şifa Allahtandır. Muhakkak o (Allah) kullarına karşı çok merhametlidir.
-Anne, koltuk takımı eskidi. Beyaz eşyayı yenilemek lazım. Nerden bulacağız o kadar parayı?
-Eskiden eşyamı vardı oğul? Buna da şükür hiç bulamayanlar var. Yeter ki huzurun olsun.
-Baba; çocuk sınavlardan düşük not alıyor. Bu gidişle adam olamayacak.
-Olur, oğul olur. Adam olmak sınavla değil ilim edep ve terbiye ile olur. İyi bir insan olsunda gerisi gelir.
-Anne; hanımla sürekli tartışıyoruz. En ufak bir yokluk nedir bilmiyor. Mutlu değiliz.
-Oğul, siz mutluluğu parada pulda ararsanız, mutlu olamazsınız. Mutluluk içinizde, sevginizdedir. Birbirinizi severseniz kuru ekmekle de mutlu olursunuz.
Geriye dönüp baktığımızda babalarımızın annelerimizin kanaatleri, hayata bakışları ile biz çocuklarının hayata bakışları arasında ne kadar da çok fark varmış. Hayatın şiddetli fırtınaları o koca çınarları sarsamamış, onları umutsuzluğa düşürememişken biz çocukları Çin malı oyuncaklar gibi en küçük bir ihtiyaç eksikliğinde kıyameti kopartabiliyoruz. Yeni genç nesil evlenecek ya; A’dan Z’eye eşyası tam olacak 5 tek bilezik yanında 1,5 Metrelik zincir olmazsa olmaz. Ha! Unutmadan kızımız oğlanın anne babasıyla oturmayacak, onlara ayrı ev tutulacak. Birde şöyle lüks bir düğün salonunda düğün yapılacak sonuçta milletin önünde rezil olmamak var.
İyi, güzelde değerli kardeşim. Bu hayat pahalılığında (bu pahalılığın nedeni her ne olursa olsun) o kadar altını alacak kişinin ocağına incir ağacı dikilmez mi? Yetmedi, ev eşyasında eksik bırakmıyorsun. Üstüne, lüks düğün salonlarına lüzumsuz tonlarca para vereceksin. Bir de kiraların asgari ücrete yaklaştığı bir zamanda, hanım kızımıza ayrı ev tutacaksın. Oğlan babası bir daha belini doğrultabilir mi? Yirmi senelik emeğini bir çocuğuna harcayacak, geri kalan çocuklarını yetimhaneye mi bırakacak?
Hem o evlenen çiftlerde huzur kalır mı? O kadar borç yükü altında inim inim inleyen oğlan, bunu sebebini kayınpederinde kaynanasında hatta eşinde görmez mi? Her ah! çekişinde eşine duyduğu sevgi azalmaz mı? Bu durum pat iki sene sonra mahkeme kapılarında boşanma davası ile sonuçlanmaz mı?
Çok okumuş bilmişiz ya! Annelerimiz babalarımız da cahil(!) okumamış ya. Küllen yalan. Onlar ciltler dolusu kitaplara bedel, hayatın anlamını anlamış, Dünyanın geçiciliğine inanmış birer okuldur da biz onları anlayamamışız.
Mutluluğu, eşyada değil manada ve sevgide. Zenginliği, açgözlülükte değil kanaatte. İlimden beklenen hayâ ve edebi ariflerin meclislerinde öğrenmiş ve yaşamışlardır.
Çıt kırıldım, pat üzüldüm, tak küstüm, şak boşandım. Bu şekilde hayatınız sürdürülebilir değil bilesiniz. Şu, maddeye aşırı anlam yüklemeyi bırakın. Mobilyanız olmasa da başınızı sokacak bir eviniz var. Beyaz eşyanız tam olmasa da buzdolabınız var. Son model arabanız yoksa da aynı işi gören broadwayiniz var. Hastanelerde şifa bekleyen binlerce dertli insan varken sizin sağlıklı çocuklarınız var. Eşiniz babanız kardeşleriniz var. Her gün size dünyalara bedel gülücükler dağıtan yavrularınız var.
ASLINDA MUTLU OLMAK İÇİN NEDE ÇOK NEDENİNİZ VAR. Ama siz illede mutluluğu parada pulda üç beş tahta parçasında arayacağım diyorsanız. Allah sizleri mahkeme kapılarına düşürmesin yuvanız dağılmasın diye dua ederim. Azıcık başınızı iki eliniz arasına alıp anne okuluna baba üniversitesine müracaat etmenizi tavsiye ederim.
Şükür etmedikten sonra dünyaları yesen ne fayda! Şükür’le başladıktan sonra; bir kuru ekmek değmez mi dünyalara? Şems-i Tebrizi