Yirmi birinci Yüzyılın bolluk ve bereketi neden insanın ruhunda hep elem ve acı olarak kendine yer buluyor, sürekli biraz daha fazla, hatta daha fazlasının fazlası... İşte bu fazla isteği ve en fazla isteği, insanı temel vasıflarından ve kanaat duygusundan uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Bitmek tükenmek bilmeyen nefsin arzularını karşılamak zorlaştıkça zorlaşıyor, ruhumuzdaki elem ve sıkıntının yegane sebeplerinden bir tanesi tatmin olmayan ve hep isteyen nefsin arzularını karşılama çabasıdır. Çabaladıkça karşılanamayan isteklerin verdiği elem soyut alemimizde derin yaralar açıyor. Peki ne yapmalıyız: Her sabah uyandığımızda şundan emin olmalıyız ki hayatımızı planlayan ve hayatımızı planlarken hiç de bize ihtiyacı olmayan biri var zaten manen sonsuz güç ve kudret sahibi olan yaratıcımız bize şunu demiyor mu : ‘’Günaydın bugün yine hayatını mükemmel bir şekilde planlıyor olacağım ve bunları yaparken sana hiç ihtiyacım yok bütün çabalarınızın gerginliklerinizin hepsi yapabileceğinizi zannettiğinizden; ama yapamazsınız bir şeyleri değiştireceğinizi sanırsınız ama o değişeceği zaman değişir ancak’’ (N. Fidan). Bu cümle asla bi şey yapmaya gerek yok manasına gelmez biz bir şeyleri oldurmaya çalışırken bu bilinci taşımalıyız SONSUZ GÜÇ VE KUDRET SAHİBİ ALLAH DİLEDİĞİ ZAMAN OLUR bu bilinç insanın ruhunu fark etmesini bir ruh taşıdığını soyut olan ruhun asla maddeyle tatmin olmayacağı farkındalığına ulaştırır.
Ruhumuzun gıdası ona onun diliyle konuşmaktır. Soyut bir varlığı somut varlıklarla tatmin edemezsiniz. Yaptığımız hatalardan biri de mutluluğu, biriktirdikçe biriktirmekte görüyoruz. Her koyduğumuz hedef gerçekleştikçe başka istikametler çizeriz ve tam yol o istikamete doğru gideriz; ama farkında değiliz, ulaştığımız yer yeni istikamet ve arzuların başladığı yerdir. Arzularımız günlük hayatımızı sürekli bir sınav edasında stresli ve koşturmaca içerisinde geçirmemizin sebebidir. Çok uzatmadan sonucu madde olan hedeflere yönelmemiz ve gece gündüz bunun için çalışmamız mutluluk değil elem keder ve çeşitli travmalara sebep olmakta yani hedefimiz hiçbir zaman madde olmamalı örnek vermek gerekirse geniş ve güzel bir ev hedefledik ve buna ulaşmak için harekete geçmek istiyoruz burada odak noktamız evin maddesel yönü değil orada ailenle yaşayacağın huzur, sevgi nazenin bedenini ve hayatını muhafaza eden mekan gibi soyut kavramlar soyut anlamlar yüklemeliyiz ya da bir otomobil hedefledik yine burada madde olan otomobili değil seyahat özgürlük gibi kavramları odak noktamıza koymalıyız . İşte maddeden uzaklaştıkça maddeye ruhu tatmin eden soyut kavramlar yükledikçe maddeden uzaklaşır ve ruhumuza yakınlaşırız ruhumuza yaklaştıkça yaratılma gayemizi daha iyi anlar yaratılma gayemize göre yaşadığımızda ise huzur saadet ve manevi haz tüm hücrelerimizi sarar.
SEVGİYLE KALIN
Ömer Faruk KAPLAN