Önce İnegöl de, ardında Hatay Dörtyol da meydana gelen olayları doğru okuduğumuzda, Yaşanan linç girişimleri bir ayaklanmanın provasıymış gibi...
Aslında bu tür saldırılar ve sokak gösterileri ilk değildi. Bizler bu tarz tepkileri özelikle 1990 lı yıllardan sonra sıkça gördük. Ama ilk kez olaylar bu denli kontrolü zor bir boyutu ulaştı. Özelikle olayları durdurmaya yönelik çaba sarf eden güvenlik güçlerine de saldırıda bulunulması, araçların yakılması kamu binalarının tahrip edilmesi provokasyonun ne kadar planlı ve tehlikeli olduğunu gösteriyor.
Öncelikle İnegöl ve Dörtyol’da yaşayan Kürt vatandaşlarımıza yönelik gerçekleştirilen linç girişimden dolayı büyük bir üzüntü ve kaygı duyduğumu söyleyebilirim. Bu olayların bu ülkeyi bir iç savaşa sürüklemeye çalışanların gayesine hizmet ettiği için katlanarak büyüyor, açıkçası buda endişe vericidir.
Linç girişimleri, yakma ve yıkmaların meydana geldiği her iki ilçe yıllardır Türk ve Kürtlerin sorunsuz bir biçimde iç içe yaşadığı yerlerdir. Bu ilçelerin yerlileri de sonrada yerleşenleri de adeta et ve tırnak olmuştular. Ancak, Bölgemizde yaşanan çatışmalı ortam kardeşlik duygularını da köreltmiş, hoşgörünün yerini de ırkçılık almaya başlamıştır. Artan şovenizm başta İnegöl de ufak bir mesele milli bir mesele haline getirildi. Hatay Dörtyol da ki olay ise bu bölgede güvenlik güçlerine yönelik ilk saldırı değildir. 1990 lı yıllardan bu yana birçok kez Adana, Osmaniye, Hatay ve Mersin dörtgeninde ölümle sonuçlanan eylem ve saldırılar oldu. Bu saldırılar sonucunda baş gösteren linç girişimlerini haklı görmek mümkün değil.
Özelikle bu tarz saldırılarda kışkırtıcı söylemlerin etkisi çok büyüktür. Bu nedenle siyasilerin özelikle tavır ve söylemlerine dikkat etmeleri gerekmektedir. Ne adına olursa olsun kendinin yargının ve kolluk Kuvvetlerinin yerine koyup, kendince suçlu gördüğü kişilerden hesap sorması veya cezalandırması ancak otorite sorununun olduğu ülkelerde olabilir. Türkiye’de otorite boşluğu olmadığına göre demek ki; "birileri kendine vazife çıkarıyor!" Ortada suç ve suçlu varsa bunu ortaya çıkarma ve cezasını verecek kişi ve kurumlar bellidir. Bu tarz bir davranışla milli birlik ve beraberliğe hizmet etmeye çalışanlar maalesef büyük bir yanılgı içindeler...
Bu mantık yayıldıkça huzur ve güven ortamı da bozulmaya başlar ki bu son derece tehlikelidir. Kaos ve huzurun bozulması ise bu ülkede yaşayan her yurttaşın zararınadır. Temennimiz bundan sonra yine birileri farklı bahanelerle İnegöl ve Dörtyol benzeri linç ve ayaklanma girişiminde bulunmazlar.
Özelikle referandum ve dolayısıyla gittikçe ısınan siyasi atmosferde bu konun kışkırtıcı bir dille siyasete malzeme edilmemesi gerekmektedir. Tüm siyasi partilerin İnegöl ve Dörtyol benzeri olayların önüne geçmek adına çaba sarf etmelidir... Bu tür meseleler siyaset üstü meselelerdir. Bu ülkede kardeşçe adil ve özgür bir şekilde yaşamayı arzulayanlar olarak, BDP dahil tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, basın kuruluşları bu süreci doğru tahlil etmeli ve sorumluluk bilinci ile hareket etmelidirler.
Evet? Son olarak Türkiye bir kırılma noktasının eşiğine gelmiş gözüküyor. Artan olaylara karşı birkaç provokatörün bu halkı peşine sürüklemesine izin vermemeliyiz. Linç girişimlerinden ve iki halkın birbiri ile çatışmasından medet ve çıkar umanlar bazı hesapların peşinde olanlar muhakkak ki şimdilerde amacına ulaşmak için umutlanmışlardır. Bu kişilere daha çok malzeme vermeden Kürt ve Türk kardeşliğine halel getirecek her türlü olaydan sakınmalı ve kim olursa olsun şiddete karşı duruşumuzu sergilemeliyiz. Aksi halde TV kanallarında izlediğimiz görüntüler bizlere de yansıyabilir ve herkes bu işten zarar görebilir! Türkiye bu işi daha fazla uzatmadan, bu meseleyi çok iyi tahlil edip, "Artık Yeter" diyebilmelidir.
Hesabına gelen her kararları alabilen hükümet, Kürt meselesinde de radikal kararlar alıp, cesur adımlar atmalı, bu işi demokratik yöntemlerle çözme iradesine sahip olmalıdır.