Hayati fonksiyonların son bulmasıyla canlıların dünya ve dünya nimetlerinden irtibatını kesen ölümden bahsedeceğiz.
Evet Ölüm, insanın en mutlu anını hüzne, kedere döndüren ölüm.
Kendimizden uzak tuttuğumuz ancak çok yakınımızda olan, ansızın karşımıza çıkan ölüm. İnsanın çokça anması gerekirken aklına bile getirmediği bütün yolların çıkış noktası, herkesin mutlaka yakalanacağı kaçışın olmadığı ölüm. Ağızların tadını bozan, gözlerin ferini söndüren nice pehlivanı nice yiğidi tek rauntta nakavt eden ölüm. İşleri yarım bırakan, üstünlük taslayan nemrutları topal sinekle alaşağı eden ölüm. Firavunlara secde ettiren, karunları övündükleriyle yerin dibine batıran ölüm. Hz. Ömer’e adam kiralatan ölüm, bazen saçların ağarmasıyla bazen hastalıklarla kendini hatırlatan ölüm, yakın olsun, uzak olsun kaybettiklerimizle kendini gösteren ölüm, diplomaları, madalyaları değersiz kılan ölüm, herkesin haktır dediği ama pek azının hazırlık yaptığı ölüm, münafıkların Rum kadınlarını bahane ederek kaçtığı ama ashabın aşık olduğu ölüm, hangimizin daha iyi amel işleyeceğini denemek için yaratılan ölüm, iyi amel işlemeden öleni pişman eden, keşke toprak olsaydık da bu günleri görmeseydik dedirten ölüm. Zevkten, lezzetten eser bırakmayan, insanın öteden beri kaçtığı ölüm, her kesin kendi kıyameti, dünyada bir yolcu olduğunu hatırlatan dünyanın hayatının fani, ahiret yurdunun baki olduğunu öğreten ölüm,
Hatırlandıkça Allah’a yakınlaştıran ölüm, dünya hayatının süsünü terk ettiren , herkesin korktuğu ama gerçek manada iman edenlerin düğüne gider gibi gittiği ölüm, herkesi yenen ama şehide yenilen ölüm, Yahudilerin doğru sözlü olduklarını iddia ettikleri halde isteyemedikleri ölüm, dostu dosttan, ana’yı ciğerparelerinden ayıran ölüm, çoğumuzun hesaba katmadığı lakin hesapları alt üst eden ölüm, sevenleri ayıran, küsleri barıştıran ölüm.
İnananlar için en büyük ibret, inanmayanlar için sonu gelmez bir zillet olan ölüm, inkarcıları, İslam düşmanlarını, ataları Ebu cehil, Ebu Leheb ile buluşturan ölüm, her duyduğumuzda “İnnâ lillâh we innâ ileyhi râciûn,” ayetini hatırlatan ölüm, çokça hatırlayanı dünya ve ahiret saadetine kavuşturan ölüm, gerçek manada anıldığı zaman haram lokmadan, zinadan, içkiden, uzak tutan ölüm, dili, gözü, kulağı haramlardan sakındıran ölüm, müminlerin kabrini cennet bahçesine, gayrı Müslimlerin kabrini cehennem çukuruna çeviren ölüm, kalplerin cilası, yeni bir başlangıç, ebedi varoluşun anahtarı olan ölüm, Biliyorum bir gün bana da geleceksin, ama Yasir gibi gel yetim ve öksüz kalmaya razıyım. Musab gibi gel kefensiz defnedilmeye razıyım, Hamza gibi gel her türlü vahşi darbeye razıyım. Halit gibi gel her türlü yaraya razıyım, şeyh Ahmet Yasin gibi gel “inme” ye (felç) razıyım, Rantisi gibi gel paramparça olmaya razıyım, Hüseyin gibi gel kerbelaya razıyım, sait gibi gel darağacına razıyım, üstad gibi gel zindanlara razıyım, atıf gibi gel savunmasız kalmaya razıyım, veli gibi gel kurşunlara razıyım, işkenceci zalimin zindanlarında marşlarıyla işkenceciyi çıldırtan Abdusselam gibi gel, Ali gibi gel, Hasan gibi Hüseyin gibi, Yasin gibi gel ezilmeye, yakılmaya, murat gibi, binalardan atılmaya razıyım, ne zaman ne vakitte gelirsen gel şehadetle gel.