Bir dizi temaslarda bulunmak üzere Mardin'in Kızıltepe ilçesine gelen HÜDA PAR Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Zekeriya Yapıcıoğlu, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kızıltepe Öğretmenevi'nde düzenlenen basın toplantısında, son zamanlarda gündemde olan memur zamları ve emekli maaşları başta olmak üzere yeni eğitim öğretim yılında dağıtılması planlanan ders kitapları ile okul masraflarından artan uyuşturucu madde oranlarına, çiftçinin faturasına yansıyan elektrik tutarları ve artan maliyetler karşısında tarımsal faaliyetlerin desteklenmesinden yerel seçimlere ve Kürt meselesine kadar birçok konu konuşuldu.

Son zamanlarda gündemin yoğun olduğuna dikkat çeken Yapıcıoğlu, bunlardan birinin de kamu çalışanları memurları ve emeklilere ilişkin zam pazarlıkları olduğunu belirterek "Hükümetin son verdiği teklif ile memur sendikalarının talepleri arasında fark oluşunca sonuç uyuşmazlıkla sonuçlandı ve Kamu Görevlileri Hakem Kurulu bu konuda karar verecek. Hükümetin teklifiyle memur sendikalarının talepleri arasında çok ciddi bir fark var. Bu farkın oluşması biz göre önceki yıllara göre daha büyük bir farkın oluşması enflasyon beklentileriyle ilgili kafaların karışıklığından kaynaklandı. Sebeplerden bir tanesi budur." dedi.

Önceki yılların uygulamasına bakıldığında memurların beklentilerinin karşılanmasının zor olduğunun görüldüğünü sözlerine ekleyen Yapıcıoğlu, sebebini daha önce Hakem Kurulunun hükümetin talebini ya olduğu gibi kabul ettiği ya da üzerinde çok küçük bazı ilaveler ile zam oranını belirlediğinden kaynakladığına dikkat çekerek bu kez açıklanacak olan Hakem Kurulu kararının kesin olduğunu, buna karşı herhangi bir itirazın da söz konusu olmadığını vurguladı.

Paranın alım gücünün çok hızlı bir şekilde düştüğünü söyleyen Yapıcıoğlu, "Merkez Bankası enflasyon beklentilerini sürekli revize edip yukarıya doğru taşıyor. Daha önce yapılan tahminlerin tutmayacağını bizzat merkez bankası açıklıyor. Dolayısıyla hükümetin teklif ettiği rakamların gerçekçi olmadığını düşünüyoruz. Bunları pazarlık yapan hükümette masaya oturan kesimler de kendi istediklerini alamadılar." şeklinde konuştu.

"Yılbaşı beklenmeden emeklilere seyyanen zam yapılmalı"

0e00ca3c-00a7-4225-800b-ce119daf60fa

Enflasyon karşısında emeklilerin durumuna da değinen Yapıcıoğlu, "Ayrıca daha önce de gündeme defalarca getirdiğimiz emeklilerin durumu var. Emeklilerin almış olduğu maaş geçen yıla göre önemli oranda bir artış sağlamış olsa da paranın alım gücü dikkate alındığında şu anda bırakın geçinmeyi veya bütün ihtiyaçları karşılamayı sadece gıda masraflarına bile yetecek bir rakam olmaktan çoktan çıkmıştır. Kiracı olanların bu parayla sadece kirayı ödemesi bile artık mümkün değildir. Çünkü kiralar astronomik oranda arttı. Dolayısıyla 7 bin 500 lira alan emeklilerin bu parayla geçinmesi mümkün değildir." diye belirtti.

Yapıcıoğlu, "Açlık sınırının çok çok altında bir rakamdır bu. Mutlaka yılbaşı beklenmeden bir ara formül ile emeklilere de seyyanen bir zam yapılmalıdır. En az 5 bin TL emeklilere seyyanen zam yapılmalıdır. Aksi takdirde bu ücretlerle hayatlarını devam ettirmeleri hatta karınlarını doyurmayı bile mümkün değildir." ifadelerine yer verdi.

"Eğitimdeki sorunlar başka sorunlara da kaynaklık ediyor"

1de585c8-d44c-44c1-a318-c4da6ea1c5ec

2023-2024 eğitim öğretim yılı başlangıcında görülen eksiklikleri masaya yatıran Yapıcıoğlu, "Birkaç gün sonra okullar açılacak. Birinci sınıflar 4 Eylül'de ders başı yapacak. Eğitimin sorunları var. Eğitimle ilgili çok güzel binalar yapıldı ama maalesef başta müfredat olmak üzere çok ciddi sorunlarımız var. Ve belki eğitim sorunlarından kaynaklı olarak çok farklı bazı sorunlarla da memleket boğuşmaya devam ediyor." dedi.

Son zamanlarda uyuşturucuya ilişkin basına çokça haberler yansıdığını kaydeden Yapıcıoğlu, manevi çöküntüye dikkat çekerek şunları söyledi:

"Sokaklarda kullanmış olduğu uyuşturucunun etkisiyle sallanan, kendinden geçmiş gençlerin görüntüsü insanın içini parçalıyor. 14-15 yaşındaki gençlerimiz katil olmaya, birbirlerini katletmeye ya da daha başka suçlara bulaşmaya başladı. İstatistiklere göre 2022 yılı içerisinde çocukların karışmış oldukları suçların sayısı 600 binin üzerinde. Bu, bir önceki yıla göre yüzde 20'nin üzerinde bir artış demektir. Ne oldu da gençlerimiz bu kadar suça bulaşıyor ve her yıl bir önceki yılı arar duruma geliyoruz. Mutlaka bunun üzerinde çok ciddi düşünmemiz, kafa yormamız ve eğitim politikamızı, müfredatımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Tabiri caizse bir eğitim devrimine muhtacız. Ahlaklı insan yetiştirmeye odaklanmalıyız. Kuru bilginin gençlerimize verilmesi tek başına bir şey ifade etmiyor. Mutlaka onları kötülüklerden uzaklaştıracak, bizi biz yapan değerlere saygılı hale getirecek bir eğitim politikasının hep birlikte oluşturulması ve bunun ciddiyetle uygulanması gerekiyor."

Eğitimle ilgili bir diğer sorunun eğitim masrafları olduğunu ve bu masraflar her sene artış gösterdiğini belirten Yapıcıoğlu, "Uzun bir süredir çocukların okullarda okuyacakları ders kitapları devlet tarafından ücretsiz olarak dağıtılıyor. Fakat bütün veliler biliyor ki öğretmenler o kitaplarla yetinmeyip bunun yanında hemen her sene yardımcı ders kitapları veya ek bazı kitaplar öğrencilerden ve velilerinden isteniyor." ifadelerini kullandı.

Geçen sene Millî Eğitim Bakanlığının bu kitapların öğrencilerden istenmemesini ve bunların devlet tarafından dağıtılacağı yönündeki çalışmasını hatırlatan Yapıcıoğlu, "Bu kitapların okullara ulaşması ve yapılan açıklama geciktiği için okulların önemli bir kısmı velilere bu kitapları zaten aldırmıştı. Bu sene de buna ilaveten tartışılan hususlardan biri de şu, özellikle bazı özel okullar devlet tarafından dağıtılan kitapların kapağını açmadan onları geri dönüşüm tesislerine gönderiyor ve kendilerinin oluşturduğu listeyi velilerin eline tutuşturup çok yüksek meblağlarla aldırılıyor. Millî Eğitim Bakanlığına çağrımız, yardımcı ders kitaplarıyla ilgili dağıtımı geçen seneki gibi geciktirmeyin. Çok yükselmiş olan eğitim masrafları ve kırtasiye giderleri üzerine bir de bu yardımcı kaynak kitap masrafları binmesin." dedi.

"GAP'ın sulamayla ilgili projesinin bitirilememesi çiftçiyi mağdur ediyor"

Kızıltepe gündeminden birinin elektrik faturaları ve kesilen cezalar olduğunu, özellikle çiftçi kesiminin bu konuda ciddi şekilde muzdarip olduğunu söyleyen Yapıcıoğlu, "Çok astronomik ceza ve faturalar dolayısıyla çiftçi bu paraları ödeyemeyeceğini, ödenmesinin de imkân dahilinde olmadığını bizlere belirttiler. Tarım arazileri bu şekilde sulandığı sürece bu tartışmaların bitmeyeceği anlaşılıyor. Daha önce de söylediğimiz gibi GAP'ın enerjiyle ilgili kısmı bitirildi ama sulamayla ilgili projenin şu ana kadar bitirilememiş olmasının yan etkileri, sonuçlarıdır bunlar. Eğer bu araziler baraj sularıyla, cazibeyle ya da daha az bir elektrik masrafıyla sulansaydı bu sorunları belki yaşamayacaktık." şeklinde konuştu.

Zirai faaliyetlerde artan maliyetlere dikkat çeken Yapıcıoğlu, "Bu bölgede de yoğun bir şekilde mısır ekimi var. Mısır da çok su isteyen bir ürün. Bu sene geçen yıla göre yaklaşık yüzde 5 artışla bir mısır fiyatı açıklandı. Toprak Mahsulleri Ofisi mısırı 6 liradan alacağını açıkladı. Halbuki çok derin olmayan bir suyu çekmek suretiyle sulanan mısırda bile maliyet bu açıklanan rakamın üzerindedir. 1 kilogram mısırın maliyeti eğer arazi kira ise su çok daha yüzeye yakın bir yerden çıkarılsa bile bu fiyat maliyetleri karşılamaya yetmiyor. Dolayısıyla eğer kurak geçen yıllardan sonra çok su isteyen bu ürünün bölgede yetiştirilmesi istenmiyorsa başka bir yol, başka bir politika izlenmeli ve çiftçiye alternatif ürünler yetiştirilmesi için yol gösterilmelidir." diye belirtti.

Yapıcıoğlu, "Elektrik faturaları bu kadar derinden çekilen suları elektrik enerjisiyle çekip tarla sulaması devam ettiği müddetçe çiftçinin cebinde bir şey kalmayacak ya da çiftçi başka bir yol denemek suretiyle belki bu sefer daha büyük cezalar kaçak elektrik kullanma cezası gibi cezalarla yüz yüze kalacaktır. Hükümete çağrımız; evet şu anda belki pek çok yatırımın, projenin ödenek yokluğundan dolayı durdurulabilmesi söz konusu iken özellikle üretime yönelik yatırımların hız kesmeden devam etmesi ve öncelikle bu gibi yatırımların bitirilmesi gerekir." diye kaydetti.

Tarımın ve gıda ürünlerinin çok stratejik birer sektör olduğunu, Türkiye'nin gıda maddelerinin üretiminde kendi kendine yeten bir ülke olarak kalmasının kaçınılmaz olduğunun altını çizen Yapıcıoğlu, bu nedenle çiftçinin çok kıymetli bir hazine gibi korunması gerektiğini söyledi.

Yapıcıoğlu, "Çiftçi; toprağını boş bırakmamalı, toprağını ekip biçmekten korkmamalı, yetiştirdiği ürünün elinde kalmasından ya da onu zararla satacağından endişe etmemelidir. Her hal ve şart altında bu topraklar ekilmeli ve çiftçinin insanca bir hayat sürebileceği gelire ulaşabileceği şekilde tarım politikası belirlenmelidir. Yanlışlar acilen giderilmelidir. Özellikle de suyla buluşması gereken topraklar için gerekli yatırımlara hız verilmelidir." şeklinde konuştu.

Gündeme ilişkin yaptığı değerlendirmeler sonrası basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Yapıcıoğlu, yaklaşan yerel seçimlerde ittifak konusu, siyasette muhalefetin rolü ve tutumu, faiz sisteminin getiri-götürüsü, kayyum uygulamaları ile Kürt meselesine ilişkin konuştu.

"Yerel seçimlere kendi başımıza girecekmişiz gibi hazırlanıyoruz"

Yöneltilen sorular üzerine yerel seçimlerle ilgili konuşan Yapıcıoğlu, "Biz yerel seçimlere kendi başımıza girecekmişiz gibi hazırlanıyoruz. Fakat bu 'Mutlaka kendi başımıza gideceğiz, herhangi bir ittifak olmayacak' demek değildir. Şartlar oluşursa ittifak ile de girebilir, bir ittifak içerisinde yer alabiliriz. İttifakın şekli ve kapsamı ne olur, sadece bazı yerlerde mi yoksa ülke genelinde mi olur onu zaman ve şartlar belirleyecek." dedi.

Halkın gündemi ile siyasetin gündeminin örtüşmediğini, çok farklı gündemler olduğunu söyleyen Yapıcıoğlu, "Herkes kendi gündemini toplumun gündemine taşımaya çalışıyor. Toplumun gündeminde olmayan bazı şeyleri ısrarla ve sürekli olarak tekrar etmek hiçbir partiye bir şey kazandırmaz. Vatandaş da kendi gündeminden kopuk olan siyasete zaman zaman bazı uyarılar verir, bazen sarı kart gösterir, eğer yetmezse kırmızı kartta da bu dönüşebilir. Biz diyoruz ki bütün ehl-i siyaset bütün siyasi partiler vatandaşın gündemini kendisine gündem etmeli ve sorunlara gerçekçi çözümler üretmek noktasında yeri geldiğinde belki ortaklaşmalı birlikte hareket edebilmelidir. Siyaset sorunlara çözüm bulma sanatıdır." ifadelerini kullandı.

Muhalefetin görevinin sadece eleştirmek değil aynı zamanda yol göstermek olduğunu söyleyen Yapıcıoğlu, "Seçimler yapıldı. Eğer bir aksilik veya olağanüstü bir durum olmazsa bir dahaki genel seçim 5 yıl sonra yapılacak. Dolayısıyla şimdiden 5 yıl sonraki seçimlerin yapılacağı gerçeğini unutarak üç beş ay sonra yapılacakmış gibi eleştirmek, topluma bir şey kazandırmaz. İktidara yolu göstermek, yapmış olduğu yanlışları gösterip doğrusunun da ne olması gerektiğini de beraberinde söylemek ve yanlış yaptığı noktalarda iktidarı doğruya yönlendirmek millete bir hizmettir. Hizmet sadece iktidardayken yapılmaz bu şekilde de hizmet edilebilir." diye belirtti.

"Faiz toplumsal huzurun altına yerleştirilmiş bir dinamittir"

Faiz sisteminin sadece enflasyonun sebebi değil, işsizliğin ve gelir dağılımındaki adaletsizliğin sebebi olduğunu belirten Yapıcıoğlu, "Faiz toplumsal huzurun altına yerleştirilmiş bir dinamittir. Faiz, kapitalist ekonomik sistemin olmazsa olmazıdır ve bu sistem sömürü ile düzenli olarak krizler getiriyor. 10 yılda bir bazen daha kısa sürelerde ilavesiyle krizler yaşıyoruz. Normal zamanlarda para babaları çok iyi paralar kazanıyorlar. Emeğiyle topraktan geçinenler, işçiler, köylüler, emekçiler, memurlar, sabit gelirliler yıllarca çalışıyor bir şeyler biriktiriyor; o kriz zamanlarında biriktirdikleri ellerinden yitip gidiyor, para babalarının kasalarına akıyor. Normal zamanlarda çok iyi kazananlar kriz zamanlarında daha fazla kazanıyor." ifadelerini kullandı.

Yapıcıoğlu, "Biz faiz politikalarının memleketi bir yere getireceğine inanmıyoruz. Faiz, enflasyonun sonucu değildir ama sadece onun değil; işsizliğin de yatırımların azalmasının da gelir dağılımındaki adaletsizliğin artmasının da sebebidir. Bu politikanın terk edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Fakat sistem küresel bir sistem, bu böyle hadi deyince olmuyor. Bunun alt yapısını hazır olması lazım." dedi.

"Kayyum atamalarında Belediye Meclisi'ni devre dışı bırakmak doğru değildir"

Belediyelere kayyum atamalarıyla ilgili sorulan bir soruya yanıt veren Yapıcıoğlu, "Bir kişi sadece siyasi görüşünden dolayı takibata uğramamalı, ama bir kişi de siyasi bir kimlik taşıyor diye suç işleme özgürlüğüne de sahip değildir. Eğer işlerse bunu bir bedeli vardır. Kim suç işlerse onun müeyyidesi gelir onu bulur. Eğer seçimle bir makama gelmiş bir kişi bir suç işlerse ve onun o makamda durması daha büyük zararlar doğurursa buna karşı bir tedbir geliştirilmesini anlarız. Ama daha önce kanunda şöyle bir şey vardı. Eğer bir Belediye Başkanı suç işlediğinde o görevden alınması gerekiyorsa görevden alındıktan sonra belediye meclisi kendi arasından birisini başkan vekili olarak seçer yeni başkan seçilinceye kadar bu şekilde giderdi. Şu anda merkezi hükümet tarafından atama yapılıyor. İl belediyelerine İçişleri Bakanlığı, ilçe belediyelerine de Valilik tarafından atama yapılıyor. Biz diyoruz ki Belediye Meclisi'ni devre dışı bırakmak doğru değildir. Fakat şu hususun da altını çizelim, daha önce de aslında belediyelerde kayyumlar vardı. Daha önce Kandil'in atadığı kayyumlar belediyeleri idare ediyordu, şimdi Ankara'nın atadığı kayyumlar belediyeleri idare ediyor. Olan şey aslında Kayyum değişikliğidir. Bu gerçeği de unutmamak gerekir." şeklinde konuştu.

"Ana dilde eğitimin önünde yasal ve anayasal engeller var"

Eğitimle ilgili hem Milli Eğitim Temel Kanunu hem de anayasada engellerin bulunduğunu aktaran Yapıcıoğlu, "Anayasaya göre Türkçeden başka hiçbir dil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına anadilleri olarak öğretilemez. Hem Anayasaya göre hem de Eğitim kanunlarına göre eğitimin dili Türkçedir. Bu yasal engeller var olduğu müddetçe herhangi bir dilin ana dil olarak vatandaşlara öğretilmesinin önü açık değildir ve başka bir dilde eğitim yapmak da mümkün değildir. Biz diyoruz ki bir memlekette farklı dilleri konuşan insanlar vatandaş olarak birlikte yaşıyorsa her bir vatandaşın ana dilinin onu tarafından öğrenilmesinin önünde yasal ya da anayasal engeller varsa bu engeller kaldırılmalıdır. Ana dildeki eğitim de buna dahildir. Türkiye Cunta anayasasından kurtulmalıdır. Bu anayasayı düzenlerken bu hususlar da tartışılacaktır, konuşulacaktır. Herkesin kendisine göre talepleri olabilir, herkesin kendisine göre kırmızı çizgileri olabilir ama bu kırmızı çizgiler masanın üzerinde olursa siyasi partiler bir araya gelip yeni anayasayı tartışamıyorlar. Herkesin kırmızı çizgileri cebinde olsun. Biz birlikte ön şartsız bir masa etrafında toplanalım, birlikte bir anayasayı nasıl kaleme alabileceğimizi tartışalım, konuşalım. Bu mümkündür. Elbette hiçbir konuda hiçbir siyasi partinin bütün dedikleri olmayacak, hiç kimse tek başına anayasayı kaleme alıp bu benim metnimdir, gelin buna destek verin demesin. Derse bu cunta anayasası devam eder, bu cunta anayasası yürürlükte kalmaya devam eder ve bu memleket bu anayasayla yönetilmeye devam eder." değerlendirmesinde bulundu. (İLKHA)

Kaynak: (İLKHA)