Alimler ve Medreseler Birliği (İTTİHADUL ULEMA), Türkiye başta olmak üzere birçok İslam ülkesinden seçkin ulemanın katılımıyla 9'uncu Alimler Buluşması'nı Diyarbakır'da düzenledi.

"Alimler Buluşması" programının bu yılki teması "Aksa Tufanı, Ümmet ve Ulemanın Mesuliyeti (Ümmetin Onuru Gazze)" olarak belirlendi.

Bu yılki "Alimler Buluşması" programı Türkiye başta olmak üzere Irak, Irak Kürdistanı, Filistin, Mısır, Afganistan, Katar, Sudan, Senegal, Suudi Arabistan ve Ürdün gibi İslam ülkelerinden seçkin ulemanın katılımıyla gerçekleştirildi.

Buluşmanın ikinci gün oturumunda Suriye Kürdistanından Prof. Dr. Üsame Müslim “İsrail-Filistin çatışması, toprakla ilgili değil, inançla ilgilidir." başlıklı sunumunu yaptı.

Müslümanlar için Kudüs'ün önemini anlatan Müslim, Mescid-i Aksa'nın Peygamber Efendimiz’in kıldığı namazlarda 14 yıl boyunca yöneldiği ilk kıble olduğunu hatırlattı.


İsra ve Miraç’tan önce, Peygamber Efendimiz'in uzun bir süre Kudüs’e yönelerek namaz kıldığını belirten Müslim, "Bu dönemde, 'Ey örtüsüne bürünen! Geceleyin -birazı dışında- namaza kalk! Gecenin yarısında bu vakti biraz öne veya biraz ileri de alabilirsin. Kur’an’ı tane tane, hakkını vererek oku.' (Müzzemmil 1-4) suresi inmiştir; bu sure Mekki olup, Peygamber’e gece ibadet etmesi emredilmiştir ve o dönemde kıblesi Kudüs’tü." dedi.

Müslim, "Peygamber Efendimiz ve sahabelerinin, peygamberliğin başlangıcında ve Medine’ye hicretten önce Kudüs’e yönelerek namaz kıldıklarına dair birçok delil vardır. Medine’ye hicretten sonra yaklaşık altı ay boyunca da Kudüs’e yönelerek namaz kılmışlardır, ta ki Allah Teala onlara Kabe’ye yönelmelerini emredene kadar." ifadelerini kullandı.

Üsame Müslim, "Kudüs’e yönelerek kılınan namaz, Müslümanları Kudüs ile bağlayan en önemli adımlardan biriydi. Bu, Müslümanların Kudüs’e karşı ruhsal bir bağlılık hissetmelerini sağladı ve kutsal bir dini ilişki kurdu. Böylece, bu bölge Müslümanların hayatında merkezi bir yer edindi ve Kudüs’ü ve çevresini fethetme arzusunun en önemli motivasyonlarından biri haline geldi." diye konuştu.

Konuşmasının devamında İsra ve Mirac mucizelerini ve bu olayda yaşananları anlatan Müslim, "Bu durum, Kudüs’e özel bir önem kazandırmakta ve o bölgenin kutsallığını pekiştirmektedir." dedi.

Hazreti Muhammed'in Kudüs'e yönelik stratejilerine dikkat çeken Müslim, "Bu stratejinin, son peygamber ve elçi olan Hz. Muhammed’e (s.a.v.) Allah’ın yüce iradesi ve ilhamıyla şekillendiğini bilmemiz gerekir. Peygamber’in sözleri ve eylemleri, belirli durumlar ve konular hariç, bu durumlar Peygamberimiz  tarafından vahiy olmadıkları belirtilmiştir. Genel olarak vahiy ve ilahi yönlendirmeye bağlıydı." şeklinde konuştu.

"Peygamber’imizin Kudüs’ü fethetme planı"

Müslim, şöyle devam etti:

"Peygamber’imizin Kudüs’ü fethetme planı, iki temel aşamadan oluşmaktadır. İlk Aşama: hazırlık ve altyapı oluşturma

Bu aşamada birkaç önemli nokta bulunmaktadır: Kur’an-ı Kerim, Kudüs’ün önemini, kutsallığını ve bereketini birçok ayet ve surede açıkça veya dolaylı olarak vurgulamaktadır. Allah, 'Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.' (İsrâ, 1) buyurmuştur.

Hazreti. Muhammed’den Kudüs’ün fazileti, fethinin müjdelendiği ve burada namaz kılmanın önemi hakkında birçok hadis rivayet edilmiştir.

Müslümanlar ile Kudüs arasındaki bağı güçlendirmek, peygamberlik döneminin erken dönemlerinde başlamıştır.

İsra ve Mirac Olayı, önemli gelişmelerin yaşandığı kritik bir dönemde gerçekleşmiş ,akabinde hicretin,  İkinci Akabe Biatı ve Allah Teâlâ’nın Peygamberine Kabe’ye yönelmesi için vahyini iletmesi  gibi önemli olaylarla devam etmiştir.

Mirac, Hazreti Muhammed’in hayatında ve Kudüs’ün tarihinde büyük bir olaydır. Bu olay, ruhsal ve dini bir bağ ile Peygamber’in son peygamber olarak ilan edilmesi ve tüm dinlerin ve insanlığın lideri olarak kabul edilmesini simgeler."

Hazreti Muhammed’in Kudüs’ü fethetme fikrini pekiştirmek ve onun üzerindeki otoritesini göstermek için benimsediği en önemli stratejilerden birinin, Kudüs ve çevresindeki arazilerin hediye edilmesi olduğunu söyleyen Müslim, bu arazilerin, o dönemde kendisine ait olmamakla birlikte üç ana bölge olarak belirlendiğini kaydetti.

Müslim, "Bu tahsislerin, Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in Kudüs’ü fethetme stratejisindeki önemi büyüktür. Peygamberimiz, bu arazileri, kendisine ait olmamasına rağmen, insanlara Kudüs ve Şam üzerindeki öngörülen otoritesini göstermektedir. Ayrıca, bu üç bölge stratejik bir konuma sahip olup, Arabistan Yarımadası’ndan Kudüs’e giden yol üzerindedir. Bu yolu güvence altına almak, Müslümanlar için son derece önemlidir." şeklinde konuştu.

Müslim, Peygamberimizin Herakles’e gönderdiği mektup ve dış antlaşmaların da Kudüs'ün fethi stratejisinde yer aldığını kaydetti.

Öte yandan Hayber Seferi, Mute Savaşı, Tebük ve Ûsame bin Zeyd ordusunun hazırlanmasının da Kudüs’e yönelik en önemli askeri adımlar olarak kabul edildiğini ifade eden Müslim, bunlardan önce küçük askeri hareketlerin de düzenlendiğini belirtti.

"Hazreti Muhammed, Kudüs’ü özgürleştirmek için ruhsal, inançsal ve pratik açıdan hazırladı"

Müslim, "Sonuç olarak; Hazreti Muhammed’in hayatını inceleyen bir düşünür, Allah’ın onu tevhidi duyurmak ve İslam dinini yaymak için görevlendirdiğini görecektir. Bu görev, önceki peygamberlerin sorumluluklarını, davetini tamamlayarak, Hazreti Muhammed’in dünyayı yönetme hakkını pekiştirmek ve Kabe (Mekke) ile Mescid-i Aksa’yı fethedip özgürleştirme göreviydi. Efendimiz, bunun üzerine hem sözlü hem de pratik olarak çalıştı. Kabe’yi özgürleştirdi ve sahabelerini Kudüs’ü özgürleştirmek için ruhsal, inançsal ve pratik açıdan hazırladı." şeklinde konuştu.

Gerçekten de Kudüs'ün, 15. Hicri yılda Hz. Ömer’in döneminde Bizanslılardan kurtarıldığını hatırlatan Müslim, "Hazreti Ömer, nübüvvet yoluna bağlılığı, güç ve cesaretiyle tanınır. Bu, Hazreti Muhammed’in sonrasında ümmetine bıraktığı liderlik ve İslami hukuku uygulama yetisinin en büyük delilidir. Eğer insanlar samimi ve sadık olurlarsa, zafer onlarla olacaktır. Ancak niyetleri bozulur ve dünya zevklerine yönelirlerse, zillet ve kayıplar onların olacaktır." ifadelerini kullandı.

Müslim, "HAMAS, siyonist işgalcilere karşı  mücadele vermiyor olmasaydı, inançlarının ve samimiyetlerinin doğruluğundan şüphe edebilirdik. Bu zor zamanlarda, İslam ülkelerinin çoğu yöneticilerinin teslimiyet ve ihanet içinde olduğu bir dönemde yapılanlar tarihe geçecek bir şeydir. Bu, Peygamberimizin  bize gösterdiği yolun, ihlas sahibi olanlar arasında hâlâ devam ettiğinin ve net bir şekilde var olduğunun açık bir kanıtıdır." diye konuştu.

Kaynak: İLKHA