Azerbaycan ve Ermenistan, 1922'de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne katıldı. İki ülke arasındaki sorunlu bölge Dağlık Karabağ ise Moskova yönetimi tarafından 1923'te Azerbaycan Cumhuriyeti'ne bağlandı.
Moskova'nın bu kararı, Ermenistan yönetimi tarafından hiçbir zaman kabul edilmedi. Azeriler bölgenin tarihsel olarak kendi kontrolünde olduğunu ve dolayısıyla kendilerine ait olduğunu söylüyordu. Ermeniler ise bölgede hep Ermenilerin yaşadığını ve Azeri yönetiminin gayrimeşru olduğunu öne sürdü.
Kelbecer (Kevn bajar), Laçin, Zengilan, Kubatlı, Cebrail ve Zengezur ve diğer bölgelerden oluşan "Kızıl Kürdistan"
Dağlık Karabağ, Azerbaycan'ın Kür ve Aras ırmakları ile günümüzde Ermenistan sınırları içerisinde bulunan Gökçe Gölü arasındaki dağlık bölge ile bu bölgeye bağlı ovalardan meydana gelen 4 bin 392 kilometrekarelik bir bölgedir.
Karabağ Bölgesi sahip olduğu jeopolitik konumu nedeniyle yüzyıllarca çekişmelere sahne oldu. 20'nci yüzyıla girilirken Osmanlı Devleti'nin bölgedeki nüfuzu azaldı ve bölgede Rus Çarlığı etkili olmaya başladı.
Rusların bölgedeki etkinliği Rus Çarlığı'nın yıkılmasıyla kurulan SSCB döneminde giderek arttı. SSCB döneminde Karabağ Bölgesi, Ermenistan ve Azerbaycan arasında ciddi sorun teşkil etti.
1920'de iki ülke arasında bölgenin Ermenistan'a bağlanmasını isteyen Ermeniler ile bunu kabul etmeyen Azeriler arasında ciddi anlamda sorun oluşturdu. 1921 yılında SSCB, Nahcivan ve Dağlık Karabağ'ı, Azerbaycan'a bıraktı.
Stalin, Ermeni Komünist Partisi'nin taleplerini kabul etmedi
1935 tarihinde Ermeni Komünist Partisi, Stalin'den Dağlık Karabağ ve Nahçıvan'ı istemesine rağmen bu talepler SSCB tarafından kabul edilmedi. Ermenistan, SSCB kurulduğu andan itibaren bu taleplerini sürekli tekrarladı.
Aradan geçen yıllar içerisinde zaman zaman gerginlikler yaşansa da Ermenistan ve Azerbaycan Cumhuriyeti arasında soruna neden olan Dağlık Karabağ bölgesi, Azerbaycan'a bağlı kalmaya devam etti.
1980'li yılların sonunda çatışmalar yaşandı
1980'li yılların sonunda, dünyada yaşanan siyasi ve iktisadi gelişmelerle birlikte sosyalizm çökmeye ve Sovyet yönetimi egemenliğini yitirmeye başlamıştı. Bu siyasi ortamda, ülkeleri Ruslar tarafından işgal edilmiş olan milletler milli bağımsızlık hareketine girişerek hem Sovyetlerin çöküşünü hızlandırdı hem de bağımsızlıklarını elde ettiler.
60 yılı aşkın süre boyunca Azerbaycan'a bağlı olarak özerkliğini koruyan Dağlık Karabağ, 1980'li yılların sonunda çatışmalara sahne oldu. İki ülke arasında daha sonra savaşa dönüşecek olan gerginliğin temelleri, Azerbaycan'ın kuzeybatısındaki Çardaklı kasabasında yaşayan Ermenilerin Ekim 1987'de, Bakü yönetiminin altında olmayı reddetmeleriyle birlikte atıldı.
Moskova, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü kabul etti
Aynı yıl Dağlık Karabağ Ermenilerinin, Azerilerin yönetiminden ayrılarak Ermenistan'a bağlanma talebine Bakü yönetimi karşı çıktı. 20 Şubat 1988'de ise Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi'nin Ermeni temsilcileri, bölgenin Ermenistan ile birleşmesi yönünde oy kullandı.
O dönem Dağlık Karabağ Ermenilerinin Erivan'a bağlanma talepleri Azeri üst yönetimi tarafından reddedildi. Kararın ardından çatışmalar yaşandı. Çok sayıda insan evinden oldu. Moskova yönetimi, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü bir kez daha teyit etti.
Ermeni yönetimi, Dağlık Karabağ'ın 1 Aralık 1989'da Ermenistan'a bağlandığını ilan etti
İki ülke arasında yaşanan gerginlikler nedeniyle 12 Ocak 1989'da Moskova, bölgenin kontrolünün doğrudan kendisine devredilmesine karar verdi. Şiddetin durulduğu dört aylık sürenin ardından hareketlilik yeniden yükselişe geçti.
Dağlık Karabağ Bölgesi'nde etnik temelli sokak çatışmaları yeniden başladı. SSCB'nin, 28 Kasım'da Dağlık Karabağ'dan çekilmesinin ardından özerk bölgenin söz sahibi yeniden Bakü oldu. Tesis edilen askeri yönetime cevaben Ermeni yönetimi, Dağlık Karabağ'ın 1 Aralık 1989'da Ermenistan'a bağlandığını ilan etti.
20 Ocak 1990'da 29 bin Sovyet birliği, Bakü'ye sevk edildi ve olağanüstü hal ilan edilen Dağlık Karabağ'da da binlerce asker konuşlandırıldı. Bu durum, toprak bütünlüğünü korumak isteyen Bakü ile Erivan arasında askeri çatışma sürecini tetikledi.
Ermenilerin paramiliter örgütlenmeleri
Ağustos ayında, Ermeni milisleri Azerbaycan'ın kuzeybatısındaki sekiz yerleşim bölgesine saldırı düzenledi, çatışmalarda onlarca kişi öldü. Ermeni tarafı daha çok paramiliter örgütlenmeler ile çatışmalara giriyordu.
Kasım ayında Azerbaycan Meclisi Dağlık Karabağ'ın otonom statüsünü kaldırdı ve topraklarını bölgedeki yerel yönetimlere devretti. 10 Aralık 1991 tarihinde düzenlenen ve Azerilerin boykot ettiği referandumda bölgeden bağımsızlık kararı çıktı. 6 Ocak 1992'de Dağlık Karabağ, Azerbaycan'dan ayrıldığını belirterek bağımsızlığını ilan etti.
Hocalı Katliamı
Dağlık Karabağ meselesi ile başlayan Azerbaycan-Ermenistan geriliminde Hocalı kenti, Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesinde stratejik önem taşıyan bir noktadaydı ve Ermenilerin işgal planlarını bozuyordu. Kentin önemini arttıran bir diğer husus da Dağlık Karabağ'daki tek havaalanının burada bulunmasıydı. Bu nedenlerden dolayı Ermenistan'ın başlıca amacı Hocalı'dan geçen Askeran-Hankendi ulaşım yolunu ve Hocalı'daki havaalanını kontrol altına almaktı.
Katliamdan aylar önce Ermeniler Hocalıya giden tüm yolları kapatmış, Hocalı ablukaya alınmış, 2 Ocak tarihinden itibaren kentin elektriği de kesilmişti. Hocalı kentinin Azerbaycan'ın diğer bölgeleriyle irtibatı koparılmıştı.
Hocalı'da, Ermeni nüfusu hemen hemen yok denecek kadar azdı. Resmi rakamlara göre 7 ile 10 bin kişilik nüfusun büyük bir kısmı Müslümanlardan oluşmaktaydı. Fakat savaş zamanlarında özelikle genç nüfus, askerde ve savaş cephesindeydi. Geriye kalan nüfus yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşuyordu.
Rus ve Ermeni askerler vahşette sınır tanımadı
1991 yılının sonlarında Ermeniler, Karabağ'ın dağlık kesimindeki 30'u aşkın yerleşim birimini ele geçirdi ve stratejik konuma sahip köyler Ermenilerce yakılıp yıkıldı. Yaşanan bu vahşetlerle Hocalı'ya giden yollar açılmış oldu.
1992 yılının 25 Şubat'ını 26'sına bağlayan gece kasabaya giren Rus ve Ermeni askerler vahşette sınır tanımadı. Katledilenlerden bazıları kafası kesilerek, gözleri oyularak, derisi soyularak, canlı canlı yakılarak ve diğer işkencelerle katledildi. Bu vahşet sonucunda resmî verilere göre 63'ü çocuk, 106'sı kadın, 70'si yaşlı olmak üzere 613 kişi hayatını kaybetti.
Azerbaycan, Haziran 1992'de karşı saldırıya geçti
Hocalı Katliamı'nı takip eden aylarda Ermeni milisler, Azerilere yönelik baskıyı sürdürdü. Mayıs ayında Suşa ve Laçin kasabaları işgal edildi. O zamana kadar Azerbaycan'ın kontrolünde olan bu küçük bölgeler, Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasındaki iletişimi kesiyordu. Ancak stratejik noktaların ele geçirilmesi şiddetin tırmanışını arttıran etken oldu. Azerbaycan, Haziran 1992'de karşı saldırıya geçti. Azerilerin başarısı kısa sürdü. Ordusunu yeniden düzenleyen Ermenistan, Şubat 1993 itibariyle başlattığı geniş çaplı saldırılarla kontrolü yeniden ele geçirdi.
Söz konusu başarısızlıkta, Azerbaycan'ın iç siyasetindeki dinamiklerin de etkili olduğu söylenebilir. Olayın sorumluluğunun, o dönem albay olan Süret Hüseynov'a yüklenmesi ve bunun ardından 16 Haziran 1992'da göreve gelen Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey tarafından görevden alınması, saldırıların sürdüğü dönemde Azerbaycan'ı daha da savunmasız hale getirdi. Hüseynov'un desteğiyle başlatılan isyan sonucu görevi bırakmak zorunda kalan Elçibey'in ardından başkanlık koltuğuna, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'le yakın ilişkisi olan Haydar Aliyev oturdu.
Ermeniler, Azerbaycan'daki siyasi istikrarsızlığı fırsat bildi
Azerbaycan'daki siyasi istikrarsızlığı fırsat bilen Ermeniler, komuta kademesi neredeyse işlemez hale gelmiş Azerbaycan ordusuna karşı tekrar saldırıya geçti. Ermenistan, Karabağ'ın doğusunda yer alan ve civarıyla birlikte nüfusu yaklaşık 150 bin olan Ağdam, daha sonra Cebrail, Kubatli, Zengilan, Laçin ve Kelbecar'ı işgal etti. Ekim 1993'te de İran-Azerbaycan sınırındaki Goradiz kasabasını ele geçirdi.
1993'ün son ayına gelindiğinde, karşı saldırıya geçen ve belli cephelerde Ermenilere karşı üstünlük sağlayan Azeri güçleri, farklı kaynaklara göre 5 bin ilan 8 bin arasında askerini kaybetti. İki ay süren bu taarruzda yüksek Azeri kayıplarının karşısında Ermeniler sadece birkaç yüz kişilik bir kayıp verdi ve operasyonlar başarısızlıkla sonuçlandı.
Bişkek Protokolü
4-5 Mayıs 1994'de Moskova'da, Bakü ve Erivan'ı temsilen tarafların dışişleri bakanları ile Dağlık Karabağ Savunma Ordusu başkumandanı ateşkes anlaşması imzaladı. Anlaşma, bütün Karabağ bölgesi ve çevresindeki sekiz bölgeyi Ermenistan'ın denetimine soktu. Savaşı sonlandıran Bişkek Protokolü, paylaşılamayan topraklarla ilgili sorunu askıya almış oldu.
Ateşkesin imzalanmasının ardından, Azerbaycan yeniden darbe girişimlerine tanıklık etti. İç karışıklıklarla uğraşan Azerbaycan'ın aksine Ermenistan, Dağlık Karabağ'daki Ermenilerle entegrasyonun sağlanması sürecinde adım adım ilerledi.
Bişkek Protokolü'nün ardından bölgenin durumunda büyük değişiklik olmadı. Haziran 2010, Haziran 2012, Ocak 2014, Ocak 2015 ve Nisan 2016'da ölümcül çatışmalar yaşandı. Her seferinde birkaç gün süren ve gerilimi tırmandıran çatışmalar sonrası eski statükoya dönüldü.
Rusya, bölgeyi içinde çıkılmaz bir çözümsüzlüğe itti
Yıllar içerisinde Rusya, Ermenistan'ı sürekli silahlandırmakla gündeme geldi. 1997 yılında Rusya Federasyonu Federal Meclisinin alt kanadı Devlet Duma’sının Savunma Komisyonu Başkanı Lev Rokhlin’in hazırladığı raporla, 1993-1996 yılları arasında Rusya’nın Ermenistan’a 1 milyar dolarlık silah hibe ettiği ortaya çıktı. 2008 yılında da Rusya’nın yine Ermenistan’a 800 milyon dolarlık silah hibe ettiği basına yansıdı.
Rusya, Ermenistan’a İskender-M füzelerini yerleştirdi
2016’da cephe hattında yaşanan 4 günlük çatışmada, Azerbaycan’ın bazı stratejik noktaları işgalden kurtarmasından sonra Rusya Ermenistan’a İskender-M füzelerini yerleştirdi.
Bu yıl temmuz ayında yapılan Tovuz saldırılarından sonra 19 Ağustos’ta basın açıklaması yapan Eski Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, 2010-2018 yılları arasında Rusya’nın Ermenistan’a 50 bin tondan fazla silah gönderdiğini açıkladı.
Dört yılın ardından Dağlık Karabağ'da yeniden çatışma başladı
Temmuz 2020'de daha önce hiç çatışma yaşamayan Azerbaycan-Ermenistan sınırının Tovuz bölgesinde, ağır silahların da kullanıldığı çatışmalar meydana geldi. Kısa süren bu çatışmalarda Rusya, güvenlik işbirliği içinde olduğu Ermenistan'a açık askeri destek vermezken Türkiye, Azerbaycan'ı destekleyen nitelikte açıklamalar yaptı.
"Kürdistana Sor" "Kızıl Kürdistan"
Karabağ sorunu geçmişte olduğu gibi bugün de Güney Kafkasya'nın merkezinde bölge güvenliğini tehdit eden bir durumda. Sorun her ne kadar bir Azeri-Ermeni çatışması olarak görünse de buraya kadar anlatılanlar madalyonun bir yüzü.
İkinci yüzüne gelirsek, Ermenilerin işgal ettiği toprakların önemli bir kısmı ne Ermenilere ait ne de Azerilere. Burası Müslüman Kürtlerin yaşadığı, tarihteki ismiyle "Kürdistana Sor" yani SSCB döneminde "Kızıl Kürdistan" diye anılan bölge.
MADALYONUN ÖTEKİ YÜZÜ:
Kelbecer (Kevn bajar), Laçin, Zengilan, Kubatlı, Cebrail ve Zengezur'dan oluşan Kızıl Kürdistan
Sovyetler döneminde "ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı" çerçevesinde, Ermeni ve Azeriler arasında tampon bölge olması amacıyla Laçin, Kelbecer (Kevn bajar) Zengilan, Kubatlı, Cebrail ve Zengezur'dan oluşan Kızıl Kürdistan'a özerklik verildi.
1926 Azerbaycan Cumhuriyeti nüfus sayımına göre, bu bölgede yaşayanların yüzde 70'ten fazlası Kürt idi
1926 Azerbaycan Cumhuriyeti nüfus sayımına göre, bu bölgede yaşayanların yüzde 70'ten fazlası Kürt'tü.
Kelbecer ve Laçin illerinde ise ahalinin yüzde doksan dokuzu Kürtler'den oluşmaktaydı. Bu iki ilde yaşayan Türklerin sayısı 180'di. 1992 Ermeni işgaline kadar Laçin, Kelbecer, Kubatlı ve Zengilan illerindeki nüfus 200 binin üzerindeydi.
Stalin, Atatürk ve İran Şahı'nın siyasi menfaat ve çıkarlarının çakışması sonucu 1929 yılında bölgenin özerkliğine son verildi.
Kürdistan'a Sor, Kızıl Ordu tarafından ablukaya alınarak sıkıyönetim ilan edildi. Stalin, bununla yetinmedi. Diğer halklar gibi Kürtleri de Orta Asya steplerine sürgün etti. Bu sürgün Kürtlere büyük bir darbe indirdi.
Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte sürgün edilen halklar kendi ülkelerine dönme imkânına kavuştu. İlginçtir, Kürdistan'dan sürgün edilen Kürtlerin çoğunluğu geri dönmedi, gittikleri farklı ülke ve şehirlerde kalmayı tercih etti. Bundaki en büyük neden Kürdistan'ın halen güvenli bir yer olmaması, geleceğinin belirsizliği, Ermenilerin Kürtlere karşı olan ikiyüzlü politikalarıydı.
Kürtçe yayın yapan Erivan Radyosu her ne kadar Kürtlerin zihninde Ermenilere karşı sempati oluşmasına neden olsa da Ermeniler hiçbir zaman Kürdistan'ın özerk olmasını ve güçlenmesini istemediler.
1992'de 100 bin Kürt mülteci durumuna düştü
1992 yılında Ermenistan, Karabağ yani Kürdistan'a Sor topraklarını işgal etti. Buradaki Müslüman Kürtler ve Azeriler tek çare olarak Bakü'ye ve Azerbaycan'ın farklı bölgelerine göç ettiler. 100 bin Kürt mülteci durumuna düştü. Binlercesi yollarda soğuktan, açlıktan ve Ermenilerin saldırıları sonucu hayatını kaybetti.
İşgalle birlikte Kürtlerin durumu daha da kötüleşti. Canlarını ve inançlarını kurtarmak için Azerbaycan'a sığınan Müslüman Kürtler, Azeri asimilasyonuyla cedelleştiler. Kürtler, devlet kurumlarında ve ordusunda ancak "Azerbaycanlı" olarak yer alabiliyor.
Kürt köyleri ve şehirleri Ermeni isimleriyle değiştiriliyor
Ermenistan'da yaşayan Kürtler de devlet kurumlarında yer alamıyor. Kürt köyleri ve şehirleri Ermeni isimleriyle değiştiriliyor. 28 yıldır işgal altında olan Kürt bölgesine Kürtlerin turist olarak dahi girmesine dahi izin verilmiyor.
Kürtler bir taraftan Ermeni, bir taraftan da Azerilerin inanç ve kültürlerine yönelik saldırılarıyla yüzleşiyor. İlginçtir, Kürdistan'ın dört parçaya bölündüğünü söyleyenler Ermeni işgali altında olan Kürdistan'dan hiç sözetmezler...