ŞÜKRÜ TONTAŞ
KÖŞE YAZISI
Ortadoğu'nun içinde bulunduğu durum karşısında güçlü olmanız, saflarınızı daha da sıklaştırmanız gerekli olan bir durumdur. Saflarınızı sıklaştıracağınız, birlikteliğinizi güçlendireceğiniz, hele hele kardeş diye tabir ettiklerinizle tarihi bir kader bağınız varsa, elbette ki bu kaçınılmaz olur.
Tarihin farklı zamanlarında, farklı nedenlere bağlı olarak yol kazası yaşamış olabilirsiniz. Önemli olan yaşanan kazalarda hasarı giderebilmektir. Türk kardeşlerimizle Malazgirt'ten bu yana İslam üst çatısında bir kader birliğimiz var. Bir kardeşlik hukukumuz var. Bin yıllık bu topraklarda beraber mücadele ettik. Acılarımızı birlikte paylaşarak azalttık. Et ile tırnak gibi olduk. Bu birlikteliğimiz güçlendiği zamanlarda kıtaları aştık, azaldıkları zamanlarda ise, küçük coğrafyalara hapsolduk.
İki milletin bu kader birliği ne yazık ki, özellikle son yüzyılda ciddi anlamda bir kazaya uğradı. Her ne kadar farklı sebepler olsa da bazı Türk kardeşlerimizin yakalandığı "ırkçılık hastalığı" bunun temel sebebini oluşturuyor.
Kürdlere yönelik red, asimilasyon, inkar politikaları, Kürd meselesini beraberinde getirdi. Kürdlerin varlığı inkar edildi, alimleri asıldı, toplu katliamlara maruz bırakıldı. Osmanlı bakiyesi üzerinde kurulan toprağı birlikte inşa ederken, bu topraklar Kürde mezar edildi. Acı ve gözyaşlarıyla bu sorun günümüze kadar geldi. Bu günde meşru olan talepler, verilmesi gereken gasp edilmiş haklar, birinin elindeki silahın bırakılması şartına bağlandı.
Artık bu hakların verilmesini Meclis'te haykıran, siyasi bir zeminde talep eden HÜDA PAR gibi Kürdlerin inancıyla, kültürüyle, örf ve adetleriyle barışık bir siyasi hareket ortaya çıktı. Bu hareket halktan taban bulunca, emperyalistlerin ajandasının hesabına çalışanların hedefi haline geldi.
Bunun en son örneğini Türkiye kamuoyu geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır'da düzenlenen "Kürd Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı"nda gördü. Çalıştay kararı yaklaşık bir buçuk yıl önce alınmış. Ama Aksa Tufanı başlayınca, Gazze'de siyonist soykırımı devam edince, HÜDA PAR'ın tüm gündemi Gazze'ye odaklandı. Bunu sahada hepimiz gördük.
Ama bir yanda Gazze'ye odaklanmışken, bir yandan da bu çalıştayın yapılması gerektiği hasıl olmuş ki aylar öncesinde hazırlıklar başlamış. Tabi çalışmalar, davetler derken, çalıştay tarihi Türkiye'nin, PKK'nın silah bırakması için başlattığı açılım sürecine denk geldi. Yani açılım başlamadan aylar önce çalıştay tarihi belirlenmiş.
Nihayetinde 2 günlük bir çalıştay düzenlendi. Çalıştayı sonuna kadar takip ettim. Hem çalıştayın ismi hem de katılımcılara bakınca gerçekten umut verici bir tablo. Kardeşlik kokan bir tablo ortaya çıktı. Toplumun her kesiminde, farklı düşüncelere mensup katılımcılar vardı. AK Parti eski ve yeni milletvekillerinde Orhan Miroğlu, Galip Ensarioğlu, Altan Tan, Said Yüce, Abdurrahman Kurt, Mehmet Metiner, Mehmet Emin Ekmen gibi isimler. Akademisyen, yazar, alim, STK temsilcileri, kanaat önderleri, farklı siyasi parti temsilcileri…
Herkesin Kürd meselesi adına fikrini beyan ettiği çalıştayın sonunda, farklı düşünceye sahip birçok kişinin de fikirlerinin içinde yer aldığı 15 maddelik bir sonuç bildirgesi yayımlandı. Bildirgeyi okuyan herkes görecek ki taleplerin tamamı meşru talepler. Tabi herkes bu taleplere, bu görüş ve fikirlere katılmak zorunda değil. Fakat kardeşliğin tesisi için ötelenmemesi gereken talepler var. Bu bildiride silahların çözüm olmadığı, şiddetle bu sorunun çözülemeyeceği, çözüm yönteminin siyasi bir zeminde yapılması ve çözüm yerinin Meclis olduğuna vurgu yapılmış. Özellikle de ırkçılık kokan söylemlerden, inkar ve asimilasyona götüren eylemlerden, ötekileştiren dilden uzak durulması; buna binaen kardeşlik hukukunun tesis edilmesi, sağlam bir temel üzerine oturtulması istenmiş.
Ama bildiriden sonra ilk tepkiyi Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçumverdi. Beyefendi kimin adına açıklama yaptı bilmiyorum. Kendisi mevcut iktidarın sözcüsü değil, Sayın Cumhurbaşkanı adına söz söyleyecek kişi de değil. Yani gençliğinde Komünizmin temsilcilerinden biri. Sol seküller düşüncenin avukatlığını yapmış, Kürd meselesinde de bildiride yer alan taleplerden daha fazlasını dile getiren bir şahıs.
Ama ne olduysa, AK Partiden vekil olmuş, cumhurbaşkanının başdanışmanlığına kadar yükselmiş bir şahıs. Kendisince, HÜDA PAR'ı bu bildiriden dolayı ihanetle suçluyor. Eleştiri yerine, ağır hakaret ve tehditlerde bulunuyor. Kötü söz sahibine aittir. Herkes heybesindeki döker, yılan içindeki zehri kusar.
Kemalizm ideolojisinin arkasına saklananların eleştirisini, hakaretini, bir yerde normal görebilirsiniz. Bunların HÜDA PAR ile değil, İslam ile sorunları var. HÜDA PAR üzerinden İslam'a kinlerini kusuyorlar. Bunları anlıyoruz. Ama bizimle aynı camiye gelenlerin İslam'a saldırmasını nasıl normal görelim? Bunu normal göremezsiniz. Bu hadsizliktir.
Dolayısıyla HÜDA PAR'ın kardeşlik temelinde yayımladığı bildiriye karşı çıkanlar; silahtan, kaostan, şiddetten beslenenlerdir. PKK'nın silah bırakmasını istemeyenlerdir. Türk-Kürd kardeşliğine karşı olanlardır. Bin yıllık kader birliğini yıkmaya çalışanlardır. Toplum olarak buna müsaade etmememiz lazım. Kardeşliğimize zarar verenlere prim vermememiz gerekiyor. Bu temennilerle hayırlı cumalar diliyorum. Selam ve dua ile…