Babasının adı Mirza (Sufi Mirza Efendi), annesinin adı Nuriye Hanımdır.Nüfus kaydına Said Okur olarak yazılır. Said, ailesinde yedi kardeşin dördüncüsüdür.. Birinci Dünya Harbi’nin ilânı üzerine gönüllü olarak “Alay Kumandanı” adı ile harbe iştirak etmiştir. Bitlis’te Ruslara karşı savaşmış ve esir düşmüştür.
Esaretten firar ederek, İstanbul’a gelmiştir. 4 Ağustos 1334 (1918) tarihinde, İrâde-i Seniyye ile Dârü’l- Hikmeti’l- İslâmiye azalığına tayin olunmuştur. Türk ve Kürt lisanlarıyla tekellüm ettiği gibi, Arapça ve Farsça da okur yazardı… Bir adet Harp Madalyası’na hâiz bulunuyordu. Dârü’l- Hikmeti’l- İslâmiye’deki azalık müddeti dört sene üç ay devam etmiştir.. İstiklâl Harbi’nde, “Millî Mücadele”ye destek vererek, eserleri ve mücadelesiyle halkın ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin takdirini kazanır.
19 Ocak 1923’te TBMM’de Mebuslara (Milletvekillerine) hitaben 10 maddelik bir Beyanname dağıtır. Beyannamesinde; Milletvekillerinin Namaz ibadeti konusunda hassasiyet göstermeleri, İslami değerlere (“Şeâir-i İslamiyye”ye) sahip çıkmaları, Kur’an’ın emirlerine uymaları, İslam âlemini sömürmek isteyen dış güçlerin oyunlarına (sinsi planlarına) karşı uyanık, tedbirli olmaları, bu konularda gaflete düşerek tembellik göstermemeleri, Müslümanların ve İslam Âlemi’nin güven ve umutlarını boşa çıkarmamalarını tavsiye etmiştir! (Bkz. TBMM Zabıt Ceridesi, c. 24, s. 457/ 19 Ocak 1923.)
Kemalizm, 30 yıl Said Nursi’yi sürgün, Hapis ve işkence verdi.
1925’ten itibaren, inancı, zulme karşı İslami tavrı, eserleri, İslami tebliğ ve irşad faaliyetleri sebebiyle Bediüzzaman, 30 yıl boyunca sürgün, hapis ve işkence görür! Tek Parti (CHP) İdaresi (“Devr-i Sâbık”) tarafından, Van, Trabzon, İstanbul, Isparta, Eskişehir, Kastamonu, Ankara, Denizli gibi illerde Din ve vicdan özgürlüğüne aykırı olarak; sürgün, gözetim, hapis ve işkencelere mâruz kalır… “Muhakeme üç seneye yakın bir zaman devam ediyor. Bu üç sene zarfında Üstad o kadar şiddetli zulümlere, o kadar emsalsiz işkencelere maruz kalmıştır ki tarihte hiçbir ilim adamına bu kadar cefa yapılmamıştır.
Denizli’de bir ayda çektiği sıkıntıyı, Afyon Hapishanesi’nde bir günde çekmiştir! Kendisine büsbütün kanunsuz muamele yapılmıştır!
Hapishanede tam yirmi ay büyük bir koğuşun içinde yalnız bırakılarak, mutlak bir tecrid içinde mahvolmasına intizar olunmuştur!..
Kışın en şiddetli günlerinde hapishane pencerelerinin iki milim buz tuttuğu zamanlarda zehirlenmiştir.
İhtiyar haliyle aylarca ıstırab çektirilmiştir! Yatağında bir taraftan bir tarafa dönemeyecek bir hale geldiği zamanlarda bile hizmeti için bir talebesine olsun müsaade edilmemiştir! O korkunç şerait altında kendi kendine ölüp gitmesi beklenmiştir. Böyle ölüm döşeğinde iken fırsat bulup ziyaretine gidebilen bir talebesine şöyle demiştir: ‘
Kardeşlerim! Belki hayatta kalamayacağım. Bütün mevcudiyetim vatan ve millet gençliğinin, âlemi İslâm ve beşeriyetin ebedî refah ve saadeti uğrunda feda olsun!..’
Üstad Said Nursi’nin o veciz, güzel sözlerinden bazılarını hep birlikte okuyalım:
“Bütün imanlı Müslümanlar, hakiki Mü’minler hiç şüphe etmesinler ki, istikbal İslâm’ındır. Beşeri hakiki saadete sevkedecek, beşerin ıstıraplarına çare bulacak, yalnız İslâmiyettir. Hıristiyanlık hurâfâttan ve tahrifattan sıyrılacak, beşerin fıtrî dini olan İslâmiyet’e sarılacaktır.
Yeryüzünde Kur’an, hâkim-i mutlak olacaktır. Hem yalnız mânen, fikren ve ruhen değil, maddeten dahi İslâmiyet istikbâle hükmedecektir…” “İşte Risâle-i Nur’un bu meâldeki cümlelerinin manası budur ki, bu zamanda âile hayatının, dünyevi ve uhrevi saadetinin, kadınlarda ulvî seciyelerin inkişâfı yalnız dâire-i Şeriattaki âdâb-ı İslâmiyye ile olabilir..”
“-Kadeşlerim! Belki hayatta kalamayacağım. Bütün mevcudiyetim vatan ve millet gençliğinin, âlemi İslâm ve beşeriyetin ebedî refah ve saadeti uğrunda feda olsun!” “Size bilâperva ilân ederim ki; bin canım olsa da imana, Kur’an’a ve âhiretime feda etmeğe hazırım… El bâki, hüvelbâki. Duânıza muhtaç kardeşiniz, Said Nur.” (Sebilürreşad, C.6,S.127,s.21.) - M. Emin Gerger-
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin son dakikalarını o anda hizmetinde bulunan Bayram Yüksel ağabey Ömer Özcan'a anlatmıştı:
Bayram Yüksel, Said Nursi Hazretlerinin vefatından birkaç dakika önce boynuna sarıldığı ve dünya gözüyle son gördüğü kişidir...
BEDİÜZZAMAN’IN SON SÖZLERİ BÜTÜN HAYATINI ÖZETLER
20 Mart 1960, sabah saat tam dokuzda Üstad’ımızın acele emriyle Isparta’dan yola çıktık. Konya, Adana ve Antep’ten sonra Urfa’ya vasıl olduk.
Üstad’ımız...
Üstad’ımızla beraber Zübeyir Ağabey, ben ve şoförlüğü yapan Hüsnü Bayram kardeş beraber Urfa’ya vardık. Orada Abdullah Yeğin Ağabey’le buluştuk. Üstad’ımızı İpek Palas Oteli 27 numaralı odaya yerleştirdik. Urfalılar duymuş, akın akın gelmeye başladılar. Üstad da hiç görmediğimiz şekilde herkesi kabul ediyordu, herkes de ellerini öpüyordu.
SAİD NURSİ HAZRETLERİ NASIL VEFAT ETTİ
Akşam namazından sonra ayakta duramıyordum, Zübeyir Ağabey ‘Git biraz yat’ dedi. Bir-iki saat yattım. Zübeyir Ağabey: ‘Kardeşim, ayakta duramıyorum’ dedi. ‘Gel ağabey biraz yat, ben iyiyim, nöbet değişelim’ dedim. Hüsnü kardeşle beraber idim. Hüsnü de: ‘Düşeceğim, ayakta zor duruyorum!’ deyince onu da Zübeyir ve Abdullah ağabeylerin yattığı odaya gönderdim.
Üstad’ımız buz istemişti, buzu hemen bulamadık, sonra geldi, Üstad istemedi. ‘Üstad’ım, çay yapayım’ dedim. ‘İstemez’ diye işaret etti. Üstad çok hararetlenmişti, mütemadiyen kuruyan dudaklarını ıslak mendille siliyordum. Üstünü örtüyordum, fakat Üstad hemen atıyordu.
Gece saat 2.30 oldu... Üstad bir ara eliyle boynumu tuttu, ben kollarını ovuyordum. O sırada Üstad’ımız ellerini göğsünün üstüne koydu. Üstad uyudu zannettim. Sobayı yaktım, sahurda ağabeylerle yemek yiyeceğiz diye beklemeye başladım. Meğer mübarek Üstad’ımız ebedî âleme göçmüş...
Sahur geldi geçti. Ağabeyler: ‘Bayram Kardeş, uyumuş kalmışız’ dediler. Ben sabah namazını kılıp Kur’an cüz’ümü okuyacaktım. Biraz sonra, ‘Yahu Bayram Kardeş! Üstad Hazretlerinden ses gelmiyor’ dediler. Ben: ‘Üstad uyudu, onu üşütmeyin’ dedim. Tekrar geldiler, tekrar ‘Üstad’tan ses gelmiyor’ deyince beraber Üstad’ın odasına vardık. Zübeyir Ağabey başucunda, dördümüz Üstad’a bakıyoruz. (Zübeyir Gündüzalp, Bayram Yüksel, Hüsnü Bayram, Abdullah Yeğin)
Üstad’dan hiç ses gelmiyordu... Fakat vücudu sıcacıktı... Bizi müthiş bir telâş aldı... Zübeyir Ağabey: ‘Urfa’da Elâzığlı Vaiz Ömer Efendi var, ona haber gönderelim, o bilir’ dedi. Haber gönderdik, geldi. Üstad’ı görünce, ‘İnna lillâhi ve inna ileyhi râciûn. Üstad vefat etmiş kardeşlerim…’ dedi. 23 Mart 1960.
Said Nursi'nin mezarı neden taşındı?
Yakın talebeleri vasiyeti yerine getiremediği için üzgünken 27 Mayıs Darbesi gerçekleşti ve hiçbir alakaları olmamasına rağmen o zamanın hükümeti aldığı bir kararla bir gece Said Nursi'nin kabri parçalandı ve bedeni bilinmeyen bir yere taşındı.
Bediüzzaman mezarı nerede?
23 Mart 1960'ta Şanlıurfa'da vefat etti. Urfa Halil-ur Rahman Dergahı'na defnedildi. 27 Mayıs Darbesi sonrasında 12 Temmuz 1960'ta cuntanın emriyle mezarı yıktırıldı. Naaşın taşındığı uçakta yer alan Erol Türegün tarafından ortaya atılan iddiaya göre naaşı Isparta'ya götürülerek şehir mezarlığına gizlice defnedilmiştir.
Vefatının 65. yıldönümünde büyük İslâm Âlimi Üstad Bediüzzaman Said Nursi’ye, Allah Teâlâ’dan rahmet niyaz ediyorum. (Ruhuna Fatiha.)